Miyase İlknur

Tampon bölge hayalinden tampon tedaviye geçiş

13 Temmuz 2024 Cumartesi

ABD’de NATO’nun 75’inci yıl zirvesine beş uçak filosu ile giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada düzenlediği basın toplantısında Suriye Devlet Başkanı Esad’a “Aramızdaki kırgınlığı aşalım” çağrısında bulundu.

Geçtiğimiz günlerde Esad’ın “Türkiye ile görüşmeye kapalı değiliz” açıklaması belli ki Erdoğan’ı iyiden iyiye umutlandırmış. Öyle ya çok değil, daha bir yıl önce “Erdoğan’la neden görüşelim meşrubat içmek için mi” diyen ve görüşmek için şartlar koşan Esad, şimdi görüşmeye kapalı olmadığı mesajını veriyordu. Esad’ın bu ani dönüşü Erdoğan’la tatil yaptığı günleri özlediği için yapmadı elbet. Önümüzdeki günlerde bölgenin daha da karışması, İsrail’in Hizbullah bahanesi ile Lübnan’a saldırmasının ardından sıranın kendi ülkesine geleceğini Esad görüyor.

Aslında “Arap Baharı” adı altında bölge ülkelerinin yeniden dizayn edilmeye çalışıldığı günlerde de görüyordu. Görmeyen Erdoğan ve Suriye politikasını şekillendirdiği dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dı.

Bu üçlü bir o günlerde bir hayal dünyasında gezindiğinden başlarına gelecek tehlikeleri görecek durumda değildi. ABD dışişleri bakanı, “Suriye’ye müdahale edebiliriz” sinyali verince Türkiye, Libya’daki gibi geç kalma endişesiyle öne atıldı.

İÇ SAVAŞ ÇIKMADAN KAMPLAR KURULDU

BM ya da NATO’nun müdahalesini çabuklaştırmak için sığınmacılar sınırlarını alabildiğine açtı. Öyle ki daha Suriye’de iç savaş başlamadan Antakya’da mülteci kampları çoktan kurulmuştu. Beşşar Esad, 2010’de Utku Çakırözer’le söyleşisinde “Türkiye daha mülteciler gelmeden sınırdaki illere kamp kurdu. Merak ediyorum, nasıl oldu da bildiler mülteci geleceğini?” sözleriyle bu konuya dikkat çekiyordu.

Askeri müdahale olmayacağını anlayınca bu kez de tampon bölge hayaline kapılan Erdoğan yönetimi, ne kadar çok sığınmacı kabul ederse tampon bölgenin kurulmasını çabuklaştıracağını sandı. Sığınmacıların da canına minnet. Çatışmanın olmadığı bölgelerden bile milyonlar akın akın Türkiye’ye geldi. 

Esad’ın bir an önce devrilmesi için açık sınır politikasının gelecekte başına ne işler açacağını hesaplamadı. Dünyanın dört bir yanından gelen cihatçıların ara istasyonunun Türkiye olması onları hiç kaygılandırmadı. Sınırları kapatınca bu kez öfkeye kapılan IŞİD, Türkiye’yi kana buladı.

PKK İLE DAVUTOĞLU AYNI GÖRÜŞTE

IŞİD’le ne tür bir örtülü anlaşmamız varsa bu örgütle mücadele için kurulan Uluslararası Cephe’ye katılmayı bile reddetti. Sonuç; ABD bu işi PKK’ye ihale etti. Karşılığında da güneyimizde bir kantonluk kurma imtiyazı elde etti. Zaten Davutoğlu da o günlerde “Türkiye Sykes-Picot haritalarının bekçisi değildir” dememiş miydi? PKK de bunun gereğini yaptı. Erdoğan’ın saplantılı Suriye politikası sayesinde içeride 10 milyon sığınmacı, güneyde devletleşme adımı atan ABD destekli PKK devletçiği.

Bir yandan güneyimizdeki YPG’nin kurduğu kantonluğunun özerklik çalışmaları, bir yandan sığınmacılara duyulan öfkenin AKP’ye yönelmesi nedeniyle Erdoğan zorda. O nedenle Esad’la barışmak istiyor. Bu kez de İdlib’de koruma altına aldığı cihatçılarla başı dertte. Şimdilik İdlib’de ayaklandılar. Esad’la anlaşma olursa IŞİD gibi Türkiye’yi kana bulamaları kuvvetle muhtemel.

Esad’la buluşunca sığınmacıların geri döneceğini sanmak ham bir hayal. Nereye gidecekler ev yok, iş yok, altyapı yok. Esad’a “Bunlara ev yap, iş bul” diyecek hali de yok. Onu demesi halinde Esad da “Evlerini kim yıktıysa, onları kim kışkırttıysa o yapsın” derse ne olacak?

Erdoğan’ın sadece Esad’la görüşmesi içerinin gazını almaktan öte hiçbir işe yaramayacak. Türkiye’nin Suriye politikasının özeti Anadolu’da yaygın olan şu tekerlemede saklı:

“Tamah ettim mala/ Kızı verdim lala/ Lal öldü/ Kız kaldı başıma bela.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları