Mine Söğüt
Mine Söğüt minesogut@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Papağan aynası

21 Aralık 2018 Cuma

Akli dengesi şaibeli biri tarafından gözlerinizin içine baka baka boğazı sıkılan ve bacağı kırılan o minicik kuşa yapılanları gördüğünüzde içinizde yükselen öfkeyi unutun.
Çünkü gözlerinizle gördükleriniz ve bu gördükleriniz karşısında hissettikleriniz kalıcı bir etki yapmıyor üzerinizde.
Seyrediyorsunuz, okuyorsunuz, duyuyorsunuz...
O an öfkelenip sonra unutuyorsunuz.
Bu kötü şeyleri unutmazsanız, hayatla baş edemezsiniz sanıyorsunuz. Anca unutmazsanız baş edebileceğinizi aklınız almıyor.
Çoğunuz bir zamanlar “Atları da Vururlar” filmini seyrettiniz ve çok etkilendiniz.
O zamanlar değil reality şov, doğru dürüst televizyon yayını bile yoktu ülkenizde.
Sorun kendinize; o filmi ilk seyrettiğinizde sizi etkileyen neydi ve bugün televizyondaki o programları seyrettiğinizde sizi etkilemeyen şey ne?
Ne geldi başınıza aradan geçen onca zaman içinde?
İnsan nasıl kabullenir kâbus gibi düzeni, neyi kabullendiğini bile bile?
Baş etmeniz gereken şeyin, dünyanın kötülükleri olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Asıl baş etmeniz gereken, sizin bu kötülüklerden sorumlu olduğunuz gerçeği.
O sosyal medyada gördüğünüz hayvana ya da insana yönelik vahşetlerle, sokakta yanından geçip gittiğiniz ve görmezden geldiğiniz, gerçekleşmesine göz yumduğunuz, kaçınılmazlığına ikna olarak kanıksadığınız nice sıradanlaşmış vahşet hiç uzak değil birbirine.
Bir doktorsunuz, bir avukatsınız, bir öğretmensiniz, bir işçisiniz, bir memursunuz, bir annesiniz, bir babasınız, bir âşıksınız, bir yalnızsınız, başarılı birisiniz, başarısız birisiniz, hayalleriniz var, hayal kırıklıklarınız var, az sonra yapacaklarınız var, sorumluluklarınız var, sorumsuzluklarınız var, vatan sevginiz var, inancınız var, politik endişeleriniz var, mesleki hedefleriniz var, sevdiğiniz yazarlar var, sevmediğiniz yemekler var, geçmişiniz var, geleceğiniz var, kendinize anca yeten olanaklarınız var, olanaksızlıklarınız var...
Ve vicdanınız var.
Ne bir kuşa zarar verirsiniz, ne bir köpeğe ne bir kediye. Bir insanın kılına dokunamazsınız bile. Ama az önce...
Haksız yere işinden atıldığını bildiğiniz o memurun yanından geçtiniz.
Göz göre göre hukuka aykırı bir şekilde hapse atılmakta olan o akademisyenin yanından geçtiniz.
Adaletsizce hapiste çürütülen onca gazetecinin yanından geçtiniz.
Darbeye karıştı suçlamasıyla müebbet hapse mahkûm edilen gencecik erlerin yanından geçtiniz.
Ülkeye, gözümüzün içine baka baka, sanki bir kuşun bacağını kırar gibi, sanki yavru bir köpeği tekmeler gibi, sanki minicik bir kedinin gözlerini oyar gibi vahşice eziyet eden bir iktidarın yanından geçtiniz...
Ve evinizin sokağına saptınız. Eviniz sizi korur sandınız. Kendinizi yatıştırdınız. Ve televizyonu açtınız.
Haberlere baktınız.
Avuç içi kadar bir papağanı kameralar karşısında hırpalayan bir adamın acımasızlığına küfürler yağdırdınız. Onu meşhur eden televizyon programlarına lanetler okudunuz.
Sonra da ısınsın diye yemeğin altını yaktınız.
Aslında siz de farkındasınız. Barış bildirisine imza attığı için hapse girecek olan akademisyenlerin içeride olacakları o yıllar boyunca...
Küçücük bir papağanın kaderinin aynasında en korunmasız ve korkmuş halinizle yansıyacak ve kendi suskunluğunuzun vahşetiyle baş başa kalacaksınız.
Ve bu arada yemeğinizi... hep yemeğinizi ısıtacaksınız. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları