Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hadi yine elitlik bizde kalsın
Atatürk Kültür Merkezi’ni yeniden yapmak iş değil.
Mimari açıdan çağdaş bir proje çizdirmek...
Taksim Meydanı’nı estetik ve işlevsel bir binayla tamamlamayı hedeflemek...
İstanbul gibi bir şehri böyle bir yapıdan artık daha fazla mahrum bırakmamak...
Eğer şehri külliyen ateşe vermeyeceksiniz;
Bunların hepsi zaten şart.
Beraberinde, tarif edilen mimari değerin içini gerçekten kıymetli bir sanatsal zihniyetle doldurmak da şart.
Ama iktidarın siciline ve Cumhurbaşkanı’nın AKM’nin yeni binasının tanıtımı sırasında yaptığı konuşmaya bakılırsa bu pek mümkün değil.
Projenin mimari görkeminin çok aşağısından yükselen hoyrat cümlelerle ülkenin 95 yıllık kültür geleneğini bir anda gömen;
Ve yerine lümpen bir istila öneren iktidar dili gene kendi kendisini sokan bir yılan gibi.
Yüksek değerleri alaşağı ederek, değersizliği taçlandıran;
Cehaleti kıymete bindirip, insanın sınırlarını aşmasını, dünyalara bakmasını, meraklanmasını, öğrenmesini, korkmamasını ve başkaldırmasını “elitlik” diyerek aşağılayan;
Sanatın baştan çıkarıcı o muazzam gücünden tüm muhafazakârlar gibi ölesiye korkan;
Neticede de;
Son üç kuşağın kültürel çabalarını ve başarılarını iki lafla alaşağı etmeyi muzafferlik sanan bir insanın ağzından çıkanla şekillenecek olan kültür sanat anlayışı...
Ne bu şehre ne de bu ülkeye, o binaya layık görkemli bir gelecek vaat etmiyor neticede.
Bugüne kadar yaptıkları, biliyoruz ki yapacaklarının tehdidi.
Bu tehdidi gizlemiyor da zaten o sivri iktidar dili.
Sanatın içine tükürmelerle...
Resim ve heykelleri günahlara saymalarla...
Kızlı - erkekli dans etmeleri edepsizlik diye kodlamalarla meşhur bir iktidarın hedefinde;
O görkemli salonlarda hangi oyunlar ve danslar yer alabilecek bundan sonra?
Bu iklimde ne kadar çağdaş olabilir evrensel kültüre böylesine düşman ve kör bir politika?
Binanın ön yüzüne yansıtılan ekranda...
“Toplumsal hassasiyetlere” uygun olmak koşuluyla...
Ve tam karşısına inşa edilen dev camide okunan ezanlar sustuktan sonra...
Muhafazakârlıkla kuşatılmış ve baştan ayağa sakat bırakılmış bir sanat...
Bulabildiği kadar yer alacak anca.
***
AKM’nin adresi Taksim...
Bu şehrin ve ülkenin sancılı ve kanlı siyasetinin açık sahnesi.
Harıl harıl yepyeni bir oyuna hazırlanıyor.
O sahnede oynanan gelmiş geçmiş tüm oyunlar...
6-7 Eylül’den kanlı 1 Mayıs’a; Gezi’den 15 Temmuz’a...
Bize bizim korkunç ve tekinsiz hikâyemizi mütemadiyen anlatıyor.
Bir gün AKM inşaatı tamamlandığında içerideki salonlarda seyredeceklerimizden çok daha anlamlı bir hikâye, hayat olmuş o zamandan bu zamana akıp duruyor dışarıda.
O hayatı inşa edenlerle, o binayı inşa edenler aynı zihinler.
Yıkıp yıkıp yeniden kurdukları ve içini tehlikeli hezeyanlarla doldurdukları bir dünyayı meydan ateşinde tütsüleye tütsüleye nefes edip akıtıyorlar genzimizden içeriye.
Alanlar kıymetlidir.
Alanı ele geçiren...
Ülkeyi de ele geçirir.
Ve çoğu zaman sağduyulu bir önyargı en doğru yargıdır.
Ama yine de elitlik bizde kalsın.
Cehaleti marifet sanan iktidar yanlıları, belki o binada kazara bir iki doğru dürüst oyun seyretme fırsatı bulur da akıllanır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Dünya’nın bütün çöplerini neden Güneş’e fırlatmıyoruz?