Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sahne Işıkları

21 Eylül 2011 Çarşamba
\n

\n\n\n

Sanatçı, yazar ya da gazeteci, mesleğin ilk basamaklarını tırmanırken ne verilirse, hatta bazen bedava çalışmaya razıdır. Bir de son basamaklarda, yorulduğu, aşındığı, aşıldığı, soluğu tükendiği demlerde hâlâ varımdiyebilmek için her şeyi, her şeyi yapmaya hazırdır.

\n

Ne var ki ilk basamaklardaki tutunmak hırsıyla son basamaklara asılmak çabası arasında, koca bir yaşanmışlık vardır. Yarışın başında gösterilen heves ve işgüzarlık ne denli otantik (özgün) olursa olsun, yarışın sonunda patetik (acıklı) duruma düşüp düşmemeyi, yarışın ortasında yapılanan kişilik belirler.

\n

Kimi ego patlaması yapar. Ardında ne imzası kalacaktır, ne yapıtı; hatta çoğunun ömrü şöhretini aşacak, unutulduğunu görecek kadar yaşayacaktır, ama yarışın ortasında burnu Kafdağı’ndadır. Adının da imzasının da ölümsüz olduğunu sanır.

\n

Kimi bilgelik kazanır. Şöhretin tuzaklarla dolu merdiven labirentinde her çıkışın bir inişi, her inişin bir çıkışı olduğunu ne kadar zekiyse o kadar çabuk anlar, zirvelerde başı dönmez, kapaklandığında toz yutmaz. Ve ister en tepede olsun, ister en dipte, ne oldum delisi olmaz, neyse o kalır.

\n

Ama başarmak güdüsünün başlangıçtaki otantik hevesi her iki tür için de geçerli olmasına karşın, hangisinin game overçizgisini görmezden geleceği ve kendisi için biten bir yarışta kalmaya çalışarak patetik görüneceği hiç belli değildir...

\n

Çünkü gerçek yaratıcılar kadar, kendisini olağandışı sanan güdükler ya da düpedüz, oportünist hödüklerden bile çıkan bu tür insanlar, sahne ışıklarına öyle alışırlar ki, sahneden inmek boşluğa düşmek, karanlığa çekilmek ölümden beterdir, onlar için.

\n

Peki ben niye felsefe paralıyorum, bugün?

\n

Ömrünü müziğe adamış, 73 yaşındaki Gaston Ghrenassia yüzünden desem, inanır mısınız?

\n

Siz onu, Enrico Macias adıyla bilirsiniz.

\n

12 Eylülde Türkiyeye dönerken her zamanki gibi bulabildiğim en ucuz uçak, düzenli sefer yapan bir charterla geldim Paristen İstanbula. Yolcuları uçağa götüren otobüste, ayakta balık istifi dizilen kalabalığın ortasında, yapayalnızmış gibi duran bir adama takıldı gözüm.

\n

Yaşlanmıştı, ama hemen tanıdım. Nasıl tanımam? Ankaradan Notre Dame de Siona daimi yatılıgeldiğim yıl dinlediğim ilk Fransızca ezgiler, hatta hayatımda gördüğüm ilk 45lik plaklar, onun Ma Guitareve Adieu Mon Paysşarkılarıydı... Yıllar yılları izlemiş, ama Enrico Maciasın sesi ve gitarı İspanyadan Fransaya hayatımdan hiç eksilmemişti.

\n

Enrico Macias, Osmanlı döneminde Cezayire yerleşen Musevilerden, dededen toruna müzisyen bir ailenin oğlu, Konstantin doğumlu bir Sefarad. BM Barış Elçisi, Kurd Waldheim Ödülü ve Fransız devlet nişanı Legion dHonneursahibi. Dünya çapında bir şöhret.

\n

Ama daha da önemlisi, Parisin en şatafatlı restoranı Laurentın sahibi Partouche grubunun yönetim kurulu üyesi. Yani para içinde yüzüyor... Oysa tüm orkestra üyeleriyle birlikte tıngır mıngır, İstanbula kalkan ucuz uçağa biniyor. Nerede konser vereceksiniz?diye sordum kendisine. Daha bilmiyorumdedi. Varınca öğreneceğiz.Haydaaa.

\n

Birinci sınıfı ve VIP servisi olmayan uçakta, en büyük itibar olarak ilk sıraya oturttular Enrico Maciası. Orkestra üyelerini de arkalara.

\n

Ertesi akşam, İstanbuldaki Açıkhava Tiyatrosu dolup taşıyor, Enrico Macias ayakta alkışlanıyordu.

\n

Bırakın bir Sezen Aksuyu, Ajda Pekkanı, zevzek TV dizilerinde göz süzüp dudak bükmekten başka yeteneği olmayan artizlerin business classdışında uçak kullandığını düşünemeyen ben; ne köşe yazarları görmüşümdür, uçağın kapısına VIP arabayla getirilip VIP arabayla alınan...

\n

Acaba dünya şöhreti Enrico Maciası konser vermek için üçüncü sınıf yolculuklara çıkaran duygu nedir? Başlangıçtaki hevesi yitirmemişlik mi, yoksa sonun boşluğunu reddetmek direnişi mi?

\n

Salt alçakgönüllülük olabilir mi? Siz ne dersiniz?

\n\n\n

‘G’ NOKTASI

\n\n\n

Gazeteci Doğan Yurdakul, ülkemizin en seçkin ailelerinden birinde doğmuş ve Sosyalizm, aristokratların işidirsözünü haklı çıkaran bir gönül soylusudur. Ankara Hukuk Fakültesinden sonra Sorbonnes, Vincennes ve Cenevre üniversitelerindeki lisanüstü eğitiminden edindiği entelektüel birikimi, çok rahat edeceği sermaye dünyasının hizmetine koymaktansa, o bencil dünyanın kurallarıyla mücadeleye, hunharca ezdiği kitlelerin hakkını savunmaya adamıştır. Türkiyenin sosyal bir devleti, ulusal çıkarları gözeten bir hükümeti, eşit bir yurttaşlığı, adil bir hukuku olması için harcadığı ömründe, salt doğru ve insanca düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış, hapis yatmış, ama mıh gibi durmuştur, ideallerinin ardında.

\n

Haksız yetkinlik önünde asla belini doğrultamayanlar, o mıh gibi duruşu bir kez daha ödetiyorlar gazeteci Doğan Yurdakula, altı aydır süren tutukluluk hali, yargısız infaz cezasıyla.

\n

Son bir kez göremeden yitirdiği eşi ışıklar içinde yatsın. Doğan Yurdakulun, o dik ve dürüst gazeteci başı sağ olsun.

\n\n\n

Benim şansım yoktur: Ünlü olsam da kimse bilmezdi.

\n

\n

PİERRE ETAİX

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Avamgart Türkiye 3 Kasım 2024
Ceza ödüldür bazen 2 Kasım 2024
Cumhuriyete doğru 27 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları