Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Efser ile Suna'nın Kutlu Doğum Haftası
Valideçeşme’nin çeşmesinden içme suyu aktığı, hali vakti yerinde mahallelinin yoksul mahalleliyi aç ve açıkta bırakmadığı zamanlardı.
\nKomşular birbirlerine pencereden seslenir, bazen yemeğini kapan kapıyı çalıp masaya eklenir, yemeğe değilse mutlaka gece oturmasına gelinirdi. Çayın yanında Beşiktaş’taki taş fırından alınmış anasonlu galetalar ikram ve gece yarılarına kadar sohbet edilirdi.
\nTelevizyon yayını başlamamıştı. Ama bizim evde Ali Topan amcanın Almanya’dan gönderdiği bir Schaub Lorenz vardı. Babamın, gaipten bir görüntü yakalamak umuduyla kurcalamadığı zamanlar; Maçka İTÜ’nün haftada iki saatlik deneme yayını izlenirdi.
\nYalçın apartmanının zemin dairesinde biz, karşıdaki Deniz apartmanının zemin dairesinde ablam Suna, yeğenim Rengin ve eniştem Tanaydın oturuyorlardı. İki apartman ötede ise Efser ve Nurullah Berk ile kızları Fatoş.
\n***
\nFatoş’la Rengin’in su sızmaz arkadaşlığı, bir süre sonra tüm kuşaklara yansıdı ve kızlarından 4 yaş büyük bendeniz, Efser ile Nurullah’ın sıkı dostu oldum. Yaşamda raslantı yoktur derler ya, Peride Celal’i onlar sayesinde tanıdım ve yıllar sonra Paris’te karşılaşacağım Münevver Andaç’ın bilinmeyen bir yönünü de o evde öğrendim.
\nEfser, Nurullah Berk’in ilk eşi Münevver Andaç’ın Nâzım Hikmet’e âşık olunca ardında bırakıp gittiği kızı, dünya güzeli Renan’ı bağrına basan bir hanımefendiydi. Ama Renan evliydi, mahalleye arada bir gelirdi.
\nOysa biz Valideçeşme’de bir kabileydik ve zaten çok geçmeden oğlumun müstakbel babası, caddenin öteki yakası, Armağan Sokak’tan gelen Kozan ile evlendik. Çok uzaklaşmadık. İkimiz de üniversite öğrencisiydik. Yemekler anne ve abla mutfağından gelmediği zaman, biz yemeklere gidiyorduk. Acısu Sokak’a, Berk’lerin tam arkasına yerleştik. Karşılıklı dairelerimiz, aynı arka bahçeye açılıyordu.
\n***
\nO bahçe, gün boyu “Effseeeer!”, “Mineeeee!”, çağrılarıyla çınlar, Fatoş ile Rengin genelinde yeni evli ablanın genç arkadaşlarıyla dolup taşan evde olduklarından, Abacılatif’teki cepheden Acısu’daki cepheye çıtır kurabiyeler, kalıptan yeni çıkarılmış kekler yetiştirilirdi. Nurullah Bey’i bile alıştırmıştık, balkondan balkona bağırıp çağırmaya, hatta yiyecek trafiğine. Aramızda bir incir ağacı vardı. Nurullah Berk, ölümünden kısa süre önce, üzerine konan kumrularla o ağacın resmini yaptı.
\n1971 darbesinden sonra İstanbul’da tüm evlerin aranacağı gecenin öncesi, yaz sıcağında kaloriferler yakılır ve bizim kitapların dumanı baba ocağı Yalçın apartmanının bacasından tüterken, balkonda ağlıyordu Efser. Hem kitaplara hem de başımıza bir şey gelir diye, gençliğimize.
\nYaşamın iniş ve çıkışları arasında, mutluluğu yaşarken değil, bittikten sonra farkına varıyor, insan. Abacılatif Sokak’la Acısu Sokak arasında geçen yıllar, salt en mutlu yıllarım olmadı. Türk Dil Kurumu çalışanı Efser Hanım, bütün birikimini çıkarıp arka bahçede ailelerinden para istemeye yüzü olmayan genç çifte borç verdiğinde, cömertliği öğrendim. İki yakasını bir araya getirmek için Çelik Gülersoy’a çeviriler yapan Nurullah Bey, beni de Çelik Gülersoy’a tanıştırıp iş sahibi yaptığında, insanlığı...
\n***
\nSoylu ruhlar, parayla satın alınamadığı gibi, pazarda da satılmazlar. Yalnızca zarafet ve iyilikle eşleşir, yaptıkları fedakârlıkların karşılığını yetiştirdikleri çocuklarla alırlar. Çocuklar, anne ve babaların ödül ya da cezasıdır. Soylu ruhların çocukları, Harvard’da okudularsa kebapçı olmazlar. Kebapçı olacaklarsa, Harvard’da okumazlar... Kendilerine yakışanı bilir ve yakışanı yaparlar.
\nBugün, Efser (92) ile Suna’nın (79) kutlu doğum haftasını törenle kutlayacağız. Her ikisi de kadim Cumhuriyet okurudur! Onlara en değerli armağan, vefalı çocukları ve torunlarının sevgisi. Ama bilmelerini isterim ki, benim sevgim de bir o kadar. Kalbimin arka bahçesindeki iki prenses, incir ağacının son iki kumrusu, onlar...
\n\n\n‘G’ NOKTASI
\n\n\nAramızda 18 yaş fark vardı, ben bir yaşındayken, o evliydi. Suna narin saplı çok güzel bir çiçek, Mine arada bir çiçek açan, hafif dikenli bir kaktüstü. Ama ikimizi de çok ve eşit sevdiği belliydi, ana babamızın.
\nAnnem, ölümünden kısa süre önce baş başa kaldığımız bir gün, “Ablanı sana emanet ediyorum” dedi. Sonun gölgesini kovalar gibi şakaya vurup “Asıl beni ona emanet etmelisin, ben küçüğüm, o büyük!” dedim. Güzel gözlerini gözlerime dikti, bir genç kız eli kadar zarif elini avucuma koyup “Söz ver! Onu hiç kırmayacaksın...” dedi. Kaktüs sözü verdim.
\nOysa anneme söz vermeme gerek yoktu, canım ablam. Sen benim annemiz kadar sevdiğim küçük annem, güzellik ve zarafet örneğim, emeğini asla ödeyemeyeceğim iyilik meleğimsin.
\nÇok yaşa, torunlarının evlatlarıyla şenlen, varlığınla sar, sen oldukça çocuk kalabilen yüreklerimizi!
\n\n\n“Mutluluk, istediğini yapmak ve yaptığını istemektir.”
\n\nFRANÇOİSE GİROUD
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- 'Ev hapsi' kararının ardından ilk kez konuştu
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!