Denizdeki Kurtuluş Savaşı

25 Ağustos 2024 Pazar

Atatürk’ün 1915’te Anafartalar zaferinden sonra bir Alman dostuna söylediği kehanet gibi sözler, Lord Kinross’un Atatürk kitabında şöyle aktarılır: 

“Karada kıstırılmış durumdayız, tıpkı Ruslar gibi.

Boğazları ve Çanakkale’yi tıkamakla Rusları Karadeniz’in içine kapamış oldum ve eninde sonunda çökmeye mahkûm ettim, müttefikleriyle bağlantılarını kestim. Ama biz de aynı nedenden, çökmeye mahkûmuz. Gerçi Akdeniz’in Kızıldeniz’in ve Hint Okyanusu’nun eteklerindeyiz ama herhangi bir okyanusa açılamıyoruz. Deniz kuvvetlerimizden yoksun bir kara kuvveti olarak yarımadamızı, kara kuvvetlerini çekinmeden getirebilecek bir deniz kuvvetine karşı hiçbir zaman savunamayız!”

SAVAŞTA KAZANIP MASADA KAYBETMEK

Türk savaş tarihinin en görkemli ve acıklı zaferinin Çanakkale zaferi olduğunu düşünürüm, hep. Ordumuz Çanakkale Boğazı’nda dünyanın en büyük, en müthiş donanmalarını hezimete uğrattıktan sadece üç yıl sonra; yılgın, korkak ve düşman işbirlikçisi Osmanlı hükümeti 30 Ekim Mondros Mütarekesi’yle kazanılan muazzam zaferi çöpe attı. 

Atatürk’ün söylediği çıktı, 252 bin askerin kanı pahasına geçit verilmeyen Çanakkale Boğazı, masada atılan bir imzayla İtilaf Devletleri donanmalarına açıldı, düşman gemileri güle oynaya Marmara’yı geçti, İstanbul Boğazı’na demirledi.  

Mondros Mütarekesi’yle, Türk donanmasının da dişleri döküldü. Tüm gemilerin top kamaları, kazan kapakları söküldü, cephane ve toplar kıyıya çıkarıldı, işgal güçlerinin gözetimindeki Haliç Tersanesi’nde depolandı.

Elimizde kalan donanma, Marmara’da Akhisar ve Dıraç torpidoları, İzmir’de Hızır Reis gambotu, Trabzon ve Sinop’ta Aydın Reis ve Preveze gambotlarından ibaretti.

DONANMA YOKSA TAKALAR VAR

Deniz Kur. Alb. Yener Özcumalı, İstiklal Savaşı’nda Deniz Gücümüz* başlıklı belgeselinde yazıyor:

23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM hükümetinin kurulmasıyla birlikte Milli Müdafaa Vekâleti teşkilatlandırıldı ve 10 Temmuz 1920’de vekile bağlı bir Umuru Bahriye Müdüriyeti oluşturuldu. Donanmamız işgal kuvvetlerinin donanmaları karşısında çok zayıftı. Ama kurtarılacak vatan da bizimdi. Bir plan yapıldı:

Düşman savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkabilecekleri tek geçit İstanbul Boğazı olup Türk denizcileri tarafından dikkatle gözetlenecekti. 

Karadeniz’de normal sefer yapan İtalyan ticaret gemileri ve Marmara Denizi’ndeki, Karadeniz’deki takalar nakliye aracı olarak kullanılacaktı. Sivil kıyafetlerle gemileri izleyecek deniz subayları, malzemeleri karayolundan Anadolu’ya sevk edecekti.

24 Ağustos 1920’de Rusya ile askeri yardım anlaşması imzalandı. Eylül sonuna doğru Rusya’dan cephane ve mühimmat nakliyatı başladı. 

TEKNELER ÇÜRÜK, YÜREKLER SAĞLAM

İstanbul’dan Gazal römorkörü ve Rüsumat 4 vapuru kaçırılıp filomuza katıldı. Denizcilerimiz yeterli onarımdan yoksun, çürük tekneler ve çok düşük süratleriyle en zor şartlarda görev yaptılar. Ancak ne Yunan ne de diğer düşmanlar deniz ulaşımımızı engelleyemedi. Gemilerin düşman eline geçmemesi için “Gerekirse batırın” emri verilmişti. Hepsi gece karanlığında ve fırtınalı havalarda ışıkları sönük seyrediyorlardı. 

Batı cephesinde İkinci İnönü ve Aslıhanlar Muharebeleri yapılırken 3. Kafkas Tümeni’nin cepheye sevki de iskeleler arası nakliyatta hayati yer tutar. Ayrıca Giresun Alayı’nın iki taburu ile bir dağ bataryası 16 Nisan 1921’de Batı’ya taşındı; 12.Tümen’e ait top ve cepheneler Ekim 1921 başlarında Batum’dan yüklenerek Batı cephesine ulaştırıldı.

CESARET VARSA, MUCİZE DE OLUR 

İki ufak motor gambotumuz, 26 Nisan 1922 tarihinde Yunanlara ait Enosis şilebini ele geçirince gemiye yüklü 11 çuval külçe altın ve gümüş Milli Mücadele’ye çok önemli bir destek sağladı.

1920 sonlarında Rusya’dan nakliye yapan Gazal römorkörümüzü durdurmak isteyen bir İngiliz muhribi serseri bir mayına çarpıp yara alınca İngilizler bütün kıyılarımızın mayınlandığı korkusuyla geri çekildiler. Bu sayede deniz ulaşımımız altı ay gibi değerli bir süre, galip devletlerin kontrolü dışında kaldı. 

Sonuçta, “Türk İstiklal Savaşı bir bakıma 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan kalkan Bandırma Vapuru ile denizde başlamış; üç yıl, üç ay ve yirmi gün sonra 9 Eylül 1922’de düşmanın Ege’ye dökülmesi ile yine denizde son bulmuştur. Bu konu bugüne kadar gün ışığına çıkmamış, yeterince değerlendirilmemiş ve anlaşılamamış bir kahramanlık destanıdır.”*

19 Mayıs’larda, 30 Ağustos’larda, 29 Ekim’lerde İnebolu, Abana açıklarından geçen bilge kaptanlar, gemilerin uzun düdük sesleriyle selamlar, o kahraman denizcileri. 

Hepsinin ruhu şad olsun.

KURTULUŞ ŞAFAĞI

Haram uykuların

fermanı boyunlarında.

Moğollardı, şakilerdi.

Çaresiz Mesnevi’ydi Anadolu.

Yoksuldular, yorgundular.

Nem vardı,

Selçuklu, Osmanlı.

Saraylar.

Nem yoktu.

Celaliler, isyanlar.

Her mevsim ölümdü.

Balkanlar, bozgunlar.

Sonunda efsunsuz palikaryalar.

Dedem Korkut’un 

korkusuz yiğidiydi.

Kurtuluş şafağımızdı.

Yedi başlı ejderhayı ezdi.

Mustafa Kemal’di.

A. Kadri ERGİN

 

* Deniz Kur. Alb. Yener Özcumalı, İstiklal Savaşı’nda Deniz Gücümüz, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, 1992.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tetiği kim çekti? 7 Eylül 2024
Bin çile, bir çınar 1 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları