Cepheden olimpiyata

18 Ağustos 2024 Pazar

Yıl 1907, İstanbul. Kentin sokaklarına, müstebit II. Abdülhamit’in kasveti egemen. Tokatlıyan Oteli’nin ağır ahşap kapısından Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kurucu başkanı, Fransız soylusu Pierre de Coubertin giriyor. Selim Sırrı (Tarcan) ayağa kalkıyor, iki adam sımsıcak bir dostlukla el sıkışıyor. 

Coubertin, Selim Sırrı Bey’den Osmanlı Devleti’ni temsil edecek bir Olimpiyat Cemiyeti kurmasını istiyor. Selim Sırrı, titrek bir sesle: “Mösyö Coubertin, biz istibdatta yaşıyoruz. Cemiyet kurmak değil, iki kişinin baş başa konuşması bile tehlikeli. Böyle bir olimpiyat cemiyeti kurmaya kalksam, hayatıma mal olabilir!” diye fısıldıyor. 

Yıl 1923, Ankara. Selim Sırrı Bey, genç Cumhuriyetimizin Paris 1924 Oyunlarında temsil edilebilmesi için gecesini gündüzüne katan önemli bir bürokrat. 20 Şubat’ta Fransa Olimpiyat Komitesi Başkanı Kont Clary, doğrudan ona yazıyor: “Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 8. Olimpiyat’ın Paris’te yapılmasını kararlaştırmış olup, 1924 Organizasyon Kurulu, oyunlar ve şenliklere sizleri de davet etmekten onur duyar.”

YOKLUĞU YENEN İRADE

Lozan Antlaşması henüz imzalanmamış, Cumhuriyet ilan edilmemiş. Emperyalist devletler siyasal arenada birer birer TBMM hükümetini tanımaya başlamışlar. Türkiye’nin Paris Olimpiyatları’na çağrılması, yeni Türk devletinin uluslararası meşruiyeti açısından çok önemli bir gelişme. Selim Sırrı Bey, Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı Ali Sami (Yen) ile yaptığı değerlendirmeler sonunda; Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne Türkiye’nin 1924 Paris Oyunlarına futbol, güreş, atletizm, binicilik ve nişancılık dallarında katılacağını bildiriyor. 

Cumhuriyet’in ilan edilmesine daha sekiz ay var ve olimpiyatlara davet mektubu alındıktan iki hafta sonra Lozan görüşmeleri kesiliyor! Daha da önemlisi, mektuptan bir ay önce, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Lozan Konferansı’nın yarıda kesilmesi olasılığına karşı orduya “Hazır ol” emri vermiş!

Emperyalizme karşı dünya tarihinin en önemli bağımsızlık savaşından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılı; işte bu ahval ve şeraitte olimpiyat hazırlıklarına sahne oluyor. 

Ankara’da heyecan ve telaş dorukta.

Cumhuriyet Devrimi’nin ikinci adamı İsmet Paşa’nın fahri başkan seçildiği Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nde Ali Sami (Yen), Hasip (Bayındıroğlu), Burhanettin (Felek) yer alıyor. Hükümetten 27 bin 200 lira bütçe isteniyor. 17 bin lira alınıyor...

GEMİDE AÇLIK

Olimpiyatları katılacak sporcuların bulunması, hazırlanması başlıbaşına bir dert destanı. Ama asıl büyük destan Türk Olimpiyat kafilesini Marsilya’ya götüren Jack Fresine gemisinde yaşanıyor ve kafile başkanı, kısaca Burhan Felek diye tanıdığımız Burhanettin Bey tarafından yazılıyor. 

Dokuz Gün süren gemi yolculuğunda, bizim sporcular ve yöneticileri bulduklarını yiyemiyor, yiyebileceklerini bulamıyor, resmen aç kalıyorlar. Burhan Felek, “...Reis efendiye söyleyiniz. Açlıktan vefat etmek üzereyim. Lütfen bana bir kâğıt kalem versin. Çoluk çocuğuma son mektubumu yazayım” diye özetlediği dokuz günlük çileyi; kahkahalar attıran bir mizahla en ince ayrıntısına kadar basına yansıtıyor, kafiledeki sporculardan göstermelik bir dayak bile yiyor ve olimpiyatların sonunda “Gazeteciler Şeyhi” ilan ediliyor. 

Cumhuriyet gazetesi, gerek 1924 Paris Olimpiyatlarına ayrılan bütçeyi, gerekse bu uğurda insan üstü bir çaba harcayan Selim Sırrı Tarcan’ı ve yoldaşlarını hedef alan haşin eleştirilere karşı yayımladığı “Olimpiyatlara İştirak Etmekle Ne Kazandık?” başlıklı yazıda, şu tümcelerle savunuyor: “... Aralarında onlar gibi medeni sporlarla alakadar bir gençlik kitlesi bulunduğunu bütün dünyaya tanıtmış olacak, ‘Biz de varız, diyebilecektik.”*

YÜZYILLIK ÇABANIN KİTABI

Yukarıdaki bilgileri, Devrim Hacısalihoğlu ve Güven Baykan’ın yazdığı Cepheden Olimpiyata Paris Olimpiyatlarında Türkiye: 1924-2024 başlıklı, çok beğendiğim kitaptan kısaltarak alıntıladım, değerli okurlarım.

2024 Paris Olimpiyatlarındaki sportif başarıların siyasete karıştırılması, onların değerini düşüren olumsuz bir etki yaratıyor. Kadın voleybol takımımızın sahada gösterdiği performans, siyasi tartışmalarla değil, çalışkanlık ve takım ruhuyla ölçülmelidir. Sporcularımızın başarıları, onların ve onları yetiştirenlerin yüzyıllık alın teri, emeği ve disipliniyle kazanılmıştır.

* Bilim ve Sanat Yayınları, 2024.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tetiği kim çekti? 7 Eylül 2024
Bin çile, bir çınar 1 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları