Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Akıl, Fikir, Patates

11 Ocak 2012 Çarşamba
\n\n\n

Bazen, dünyanın tepetaklak olduğunu düşünüyorum. Oysa tepetaklak olan -henüz- dünya değil. Biziz. Düşüncelerimiz, ideallerimiz, ölçülerimiz, değerlerimiz, hatta zekâ ve mantığımızla, biz.

\n

Düşünce dedim ya, öyle siyasal, sosyolojik, felsefi çıkarımları da kastetmiyorum. En güncel sorunlara nasıl yaklaşılır sistematiğinde bile tepetaklak oldu ölçüler.

\n

Örneğin, Türkiyede yediğimiz patates, sorunlu bir patates. Nasıl yaptılar bilmiyorum, yerel tat ve renkler taşıyan tüm patates türlerini ortadan kaldırdılar, dünyanın en lezzetsiz, en kötü kalite patatesini -kuşkusuz GDOlu- üretmeyi başardılar ve bizlere tek tip bu patatesi yediriyorlar.

\n

***

\n

Eskişehir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen, çıkıp bu patates hakkında konuşmak gereğini duymuş. Ne demesini beklersiniz? Elbette ya kalitesinden, ya da üretiminden söz etmesini, değil mi?

\n

Ne gezer

\n

İlmi azam, esnafı muazzam Ekrem Birsen; meğer Türkiyede üretilen yabancı marka bir cips paketinde bir mangal resmi, mangalın üstünde bir domates resmi, yarıya kesik domatesin iç dilimlerinde ise HAÇ işareti görmüş! Hıristiyanlık propagandası yapılıyordiye tutturmuş, hazret.

\n

Sıkı tutun da takla atmasın algı ve mantık sistematiğiniz. Zekâ, bilinç gibi gereksiz fazlalıkların sahibi sizlerde sinir kalır mı ki, katıla katıla gülerek tepetaklak olmayasınız?

\n

***

\n

Esnaf Ekrem Birsen cips paketlerinden Haçlı orduları çıkarınca, Bakan Ertuğrul Günaydan beklenecek en düşük performans da Emek Sinemasını asansöre bindirmek olmalıdır, elbet.

\n

Yıkılması planlanan Emek Sineması Kesinlikle AVM olamaz diye güvence veriyor, Sayın Kültür ve Turizm Bakanı. Belki sinema müzesi yapılabilir. Sinema salonu da hiç bozulmadan, asansör sistemiyle aynen binanın üstüne taşınabilir.

\n

Hangi binanın üstüne? Tabii ki Emek Sinemasının yerine yapılacak AVMnin tepesine. Ne olarak dikilecek? Sinema salonu. Peki önceden neydi? Sinema salonu. Öyleyse niye asansöre bindi? AVM olmasın diye. O zaman neden altında AVM var? Üstünde olmasın, diye

\n

Buyrun, buradan yakın. Emek Sineması zaten tepetaklak olacak, bir de siz amuda kalkmayın.

\n

***

\n

Ben çok düşündüm, bu damda gezerken beline kazma vurulan saksağan işleri üstüne, kim kimi tiye alıyor, diye. Kimsenin kimseyi tiye aldığı yok. Zaten mantığımızı tepetaklak ettirenlerin hiçbirinde herhangi bir mantık sistematiği, düşünce tutarlılığı da yok. Hatta düşünce yok ki, tutarlılığı olsun. Mantık olmayan yerde sistematiği ne gereksin ki tiye alacak zekâ bulunsun, ilaç için, birinde de

\n

Eflatunun mutlak kötülükdediği cehaletten hâlâ akıl, fikir beklemek yanılgısını sürdürdüğümüz için tepetaklağız. Nafile umutları bir yana bırakıp, çevremizde her şeyin yıkılmasına doğru bakıp ayakta kalmayı başarırsak, belki kafasına vurulmasından iki üç kuşakta gına getirince bu çarkı tersine çevirecek dördüncü kuşaklara örnek bir düşünce sistematiği bırakabiliriz. O da belki.

\n

Peki nereden türedi bunca cehalet, neden çoğaldı damdaki saksağanlar ve peşlerinden kazmayla koşturanlar, diye soracak olursanız

\n

***

\n

İşte size Yiğit Okurun son kitabı Tır Kamyonlarındaki* Telif Ücretinin Kıstasıbaşlıklı öyküsünden bir bölüm:

\n

Bir dostum vardı. Mesleğine, genç yaşında Yargıtayda tetkik hâkimi olarak başlamıştı.

\n

Yüksele yüksele sonunda daire başkanı oldu. Cesur, çalışkan, araştıran bir yargıçtı. Önemli kitaplar yazıyordu.

\n

Emekli olunca, zamanının tamamını yazmaya ayırdı. Her yıl bir eseri yayımlanıyordu. İkişer-üçer cilt. Her cilt, yaklaşık bin yaprak.

\n

Ama dertliydi. Mektuplarında kâğıdın pahalılığına, matbaa masrafına değiniyor; kitapların yüzde yetmişini satmadan maliyetini çıkaramadığını yazıyordu.

\n

Demek ki, kitabın içindeki düşünce, fikir, yani kitabın özsuyunun değeri, maliyetin üçte biri kadardı. Fiyatı saptayan, basılmış kâğıdın maliyetiydi.

\n

Basılmış, ciltlenmiş kâğıt, kiloyla satılsa, kilo bedeli basılmamış kâğıdın toplam değerinden düşük çıkıyor, yüzde bir-ikiyi geçmiyordu.

\n

Hemen kaleme sarıldım, Yargıtay Daire Başkanlığından emekli yargıç dostuma yazdım:

\n

Beyefendi, toptan aldığınız kâğıdı baskıya vermeyin. Gözlerim rahatsız, diyordunuz. Artık yazmayın, fikir üretmeyin. Kâğıdı koyun bir depoya, bir süre bekleyin. Sonra satın. Kitaplarınızdan kazandığınızın birkaç katını kazanırsınız.

\n

Yanıt açık değil mi?

\n

*Can Yayınları, 2011

\n\n\n

‘G’ NOKTASI

\n\n\n

Yiğit Okur, benim en saydığım ve sevdiğim yazarlarımızdan biri. Belki de en bilgesi. Tır Kamyonlarında, monarşiyle demokrasiyi şöyle kıyaslıyor.

\n

Demokraside iktidara talip olanlar kürsüden halka seslenirler: Siz patates yiyorsunuz. Biz devletin başına geçersek, hepiniz biftek yiyeceksiniz!Devletin başına geçerler, biftek yemeye başlarlar. Halk gene patatese talim eder. Monarşide ikiyüzlülük yoktur. Monark, kral, hükümdar, her neyse der ki: Ben biftek yemeye devam edeceğim. Siz de patates yemeye devam edeceksiniz. İtirazı olan varsa, içeri tıkarım.…”

\n

Size bu gece ne yiyorsunuz, diye sormayacağım, aziz okurlarım. Ana haberlerden izlerim nasılsa, patatesi nasıl yedirdiklerini, hepimize

\n\n\n

Düşünürün hası, şaşırmak duygusunu yitirmeyendir.

\n

\n

PLATON

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biraz daha düşününce 22 Aralık 2024
Kehanetin kerameti 21 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları