Çürümüş bir topluma dönüşmemek için...

16 Eylül 2024 Pazartesi

Küresel ekonomi ve siyasetin günümüz tablosu, geleceğin nasıl şekilleneceğine ilişkin fazla ipucu vermiyor. Birçokları bu nedenle bulunduğumuz dönem için öngörülemezlik nitelemesi yapıyor. Belki de üzerinde en çok uzlaşılan nokta ise teknoloji/yapay zekâ devlerinin yeni dünya düzeninin iktidar, güç odakları olabileceği.

Küresel açıdan bu belirsizlik görüntüsü kuşkusuz Türkiye açısından da riskler içeriyor. Bölgedeki savaş, çatışmalar, göç-demografik değişimlerin yarattığı sonuçların yanı sıra ülkemizdeki kutuplaşma, ekonomik kriz, gelir dağılımı eşitsizliği derinleşiyor.

Küresel çapta yeni yapılanma sancıları yaşanırken Türkiye bu duruma, kendi içinde en zor dönemlerinden birinde yakalanmış görünüyor.

Gidişat nasıl diyenlere yanıt açık: İyi değil. Ülkenin kuruluş temellerinden demokratik, laik, hukuk devleti aşındırılıyor.

Ekonomiyi geçelim, orada durum zaten ortada; emekçilerin isyanı meydanlara yansıyor. Adalet konusuna gelirsek yurttaşın yargı bağımsızlığına güveninin güçlü olduğunu söylemek mümkün mü?

Toplum şiddet sarmalında. Çocukları, kadınları koruyamayan, vahşetle, yozlukla örülü bir yapı buzdağının görünen kısmı gibi. Bunun içinde adeta bilinçli şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılan hatta övülür hale getirilen cehalet de dinci söylem, tarikatcemaat yapısı, erkek hegemonyası, feodal bakış da var. Din siyasete alet edilirken çağdaşlığı sadece teknoloji kullanımıyla sınırlandıran sığ anlayış alan açmaya çalışıyor. Hep yazıp çiziyoruz, ahlak dinle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir tanım. Etik değerler, bağımsız yargı, güçler ayrılığı ilkeleri olmayan bir toplum kör sağır değil de nedir? Liyakat yerine yandaşlık, tarikatçılık merkeze konulursa toplumsal çürüme kaçınılmaz hale gelmez mi?

NE İLK NE SON...

Ülkece minik Narin’le, Sıla’yla vicdanlar bir kez daha yangın yeri. Onlar karanlık tablonun ilk kurbanı değil, son olmayacağını tahmin etmek ise acı ama gerçek.

Geçen hafta Rengin Temoçin imzalı haberimizde, Adalet Bakanlığı raporuna göre geçen yıl çocuklara yönelik istismar suçuna ilişkin dosya sayısının 66 bin 138’e yükseldiğine işaret edildi. Hukukçular adliyeye yansımayan “aile içinde halledilen vakalar” bulunduğuna dikkat çekti. “İktidar uyguladığı politikalarla çocukları koruyamıyor” diyen hukukçular, “bütüncül politikalar” vurgusu yaptı.

“Kız çocukları çifte kıskaçta” başlıklı, eğitim şefimiz Figen Atalay imzalı haberimizde ise tüm itirazlara karşın 4+4+4 eğitim sistemine geçen iktidarın başta kızlar olmak üzere çocukların okuldan koparılmasını kolaylaştırdığı belirtildi. Yapılan araştırmada, liseye devam etmeyen kız çocuklarına nedenleri sorulduğunda, “Maddi gerekçelerden sonra, en çok ailem okumamı istemedi, evlendiğim için” yanıtı verildiği aktarıldı.

EĞİTİM SORUNU

OECD’nin raporunda ise Türkiye’de öğrenci başına yapılan yıllık harcamanın ortalama 5 bin 425 dolar olduğu belirtildi. OECD ortalaması 14 bin 209 dolar. Rapora göre, ailelerin özel eğitim harcama payı listesinde ise lideriz!

Diyanet adeta gölge MEB’e çevrilirken okullara imam sokan ÇEDES uygulamasına karşı çıkan öğretmenlere soruşturma başlatıldığı haberleri de geçen haftanın gündemi arasındaydı.

MEB, okulların açılışında ilk dersi “Çanakkale’den Gazze’ye bağımsızlık ruhu ve vatan sevgisi” ile yaptı. Ancak o ders planında bu ülkenin bağımsızlık ateşinin lideri, kurucusu Atatürk’ün adı yoktu. Selda Güneysu imzalı haberimizde uzmanların “Tarih çarpıtılıyor” tepkileri aktarıldı.

Haftanın gündemi bunlarla sınırlı değildi elbette... Eğitimi Allah korkusuna bağlayan da vardı, devletin en üst yargı organındaki törende dini referans içerikli konuşma yapan da... Kendi imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, “Şiddetle mücadeledeyiz” diyor. Ama kadına, çocuğa ölümcül şiddet devam ediyor. Sağlık çalışanlarına, öğretmenlere de. Sanki toplumsal cinnet hali içine sürükleniliyor.

Dik bir uçurumun kenar köşelerinde dolaştırılıyoruz. Küresel çekişmelerin böylesine sertleştiği bir dönemde ülkemizi bölgede güçlü kılan temel kuruluş ilkelerini, akıl-bilimden yana bakış açısını korumak daha da kritik önem taşıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vazgeçmeyiz! 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları