Ateş topunu harlayıp duruyorlar

05 Ağustos 2024 Pazartesi

Ortadoğu’nun suikastlar tarihine geçen hafta bir yenisi daha eklendi. İsrail’in Filistin’e yönelik kanlı saldırıları sürerken Hamas’ın liderlerinden Haniye’nin öldürülmesi gerilimi üst seviyeye taşıdı. ABD’nin Körfez’deki en büyük üssünün bulunduğu Katar’da yaşayan Haniye, İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin töreni için gittiği Tahran’da kaldığı konutta hedef alındı. Geçen mayıs ayında İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin akıllarda soru işaretleri barındıran helikopter kazası sonucu ölümünün ardından gelen bu saldırı, İran’ın önleyici istihbarat yeteneğine ilişkin tartışmaları alevlendirdi. Ortadoğu her zamanki gibi yine komplo teorileri, geniş çaplı savaş olasılıkları üzerinden dünya gündeminin ilk sırasına yerleşti.

ABD’nin yaklaşık iki yıl önce Rusya’ya adeta “Gel gel” diyerek tetiklediği Ukrayna savaşında olduğu gibi Washington’ın koruyucu şemsiyesindeki İsrail bu kez aynı politikayı İran’a yapar halde. Tel Aviv, Tahran’ı kışkırtarak topyekûn bir savaşa sokmak ister görünüyor. Bu açıdan da İsrail, İran’ın etkinliğinin olduğu Lübnan, Suriye ve Irak üzerinden de oyun kuruyor. İran’la güçlü bağlara sahip Lübnan Hizbullahı’nı hedef alan saldırıları bunun bir örneği.

Tahran uzun süredir İsrail’in bu politikasına karşı soğukkanlı. Ancak bu kez ülkesinde misafir ettiği Haniye’ye yönelik suikastı önleyememesi küresel çapta güç ve yönetim etkinliğine yönelik itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasına yol açtı. İran’ın istihbaratında sorunlar olduğu, farklı güç odakları arasında mücadelenin yaşandığına yönelik yorumlar gündeme yansıyor. Tahran, diş göstermek arayışında ancak açık bir savaşa girme gibi bir seçeneği ne kadar sürdürülebilir derseniz, o tartışmalı.

YAPTIRIMLARIN KISKACINDA

İran, Irak savaşından bu yana sahada açıkça topyekûn ulusal ordusuyla bir savaşın içine girmiş değil. Ama Şii milis güçlerle birlikte Irak ve Suriye’de etkin. Uluslararası yaptırımların kuşatması altında olduğundan daha çok İHA, füze sistemleri, nükleere yönelik teknoloji üzerinde yoğunlaşmış durumda. Bu konuda işbirliği yapabileceği ülkeler sınırlı. Rusya, Çin ve Kuzey Kore ile temasta. Bir yandan da savaş uçağı, helikopter gibi hava güçlerindeki sıkıntıları biliniyor. Yedek parçaya ulaşımda güçlük çekiyor.

Tel Aviv’e sınır çekebilecek güçlerin başında Washington var. Ancak kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde ABD’de böylesine bir etki kullanma isteği ya da caydırma gücü var mı o da ayrı bir konu. ABD’de İsrail lobisinin bir kısmı boşluktan faydalanma, Filistin topraklarında daha fazla işgal, daha çok Filistinlinin yok edilişiyle haritaları kendi lehlerine değiştirme peşinde. Arap ülkelerinin Filistin ile dayanışması ise sözün ötesine pek geçmiyor. ABD ile iyi ilişkilerdeki çoğu Arap-Körfez monarşisi ile İran hattında mezhepsel ayrılıklıklar üzerinden ilişkilerde çatlaklıklar tarihsel boyutta. Şimdi gözler İran’ın -belki de bu satırları okuduğunuzda yapmış olduğu- misillemesinin nereden ve ne ölçüde olacağında...

AB-PEKİN DEVREYE GİRMELİ

ABD, Akdeniz’e askeri yığınağını artırırken dağınık kafadaki Avrupa’nın kendisini toplaması şart. Ukrayna’nın ardından Ortadoğu’da yükselecek ateş, krizlerle boğuşan Avrupa’da işleri daha da zora sokacaktır. Uzlaşı zemini için Brüksel hattı, Berlin ve Paris’in desteğiyle harekete geçmelidir. Aynı şekilde yine Washington’ın tepkisine takılmadan, Filistinli tarafları bir araya getirebilme yönünde diplomatik atak yapan Çin ile de işbirliği yapılmalıdır. Bu güç birliği İsrail’i siyasi/ ekonomik gerekçelerle köşeye sıkıştırıp masaya oturtabilir. Aksi halde Lübnan’a sıçrayacak geniş bir yangın Kıbrıs ve çok sayıda göçmen nüfusu barındıran Avrupa’ya da yayılacaktır.

ABD seçimlerine kadar bölgede gerilimin sürdürülüp ardından İsrail’de “savaş yönetiminin” el çektirilip yeni bir “Ortadoğu barış sürecine” başlanması da olası. Ama o zamana kadar yitip giden canların hesabını kim verecek?...

Filistin’de El Fetih-Hamas üzerinden yaşananlar hepimize bir kez daha bölünmüşlüğün bir ülkenin ulusal güvenliğini nasıl tehdit ettiğini göstermekte. Tıpkı, “yeşil kuşak, siyasal İslamcılık” üzerinden bölgede emperyalist güçlerin bunca yıldır nasıl at koşturduğunu ortaya koyduğu gibi. Ateş topu harlanıp dururken bu gerilim Türkiye açısından da zorlu bir süreci işaret ediyor. O nedenle bir kez daha, ümmetçi yaklaşımla değil, ulusal çıkarları önceleyen dengeli bir politikanın önemini vurgulamak gerek. Bunun bilinciyle Türkiye olarak güvenlikli sınırlarla birlikte demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerinin yaşamsal önemi iyice kavranmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vazgeçmeyiz! 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları