Jale Özgentürk

Kemerde delik kalmadı

07 Haziran 2023 Çarşamba

Dövizdeki yükselme vatandaşı ilgilendirmiyor. Dövizle maaş mı alıyorsunuz, döviz borcunuz mu var?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra 10 Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanı olan Berat Albayrak’ın bir televizyon programında yaptığı bu konuşma ekonomi tarihinin unutulmazları arasında. 

Göreve geldiğinde 4.55 TL olan kur, istifasını açıkladığı 2020’de 8.59’a kadar yükselmişti.

Görevden ayrıldıktan bir süre sonra ise Merkez Bankası’nın döviz rezervlerindeki 128 milyar dolarlık satış Türkiye’nin gündemini uzun süre meşgul etmişti. 

Türkiye ekonomisini bugün yaşanan krize getiren taşlar işte o günlerde döşenmişti.

Albayrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “düşük faiz” politikasını da başlatan bakan olmuştu.

Ekonomi, 2021’de ise Erdoğan’ın “faiz neden enflasyon sonuç” teziyle enkazı yaşadı. Kimsenin anlayamadığı, ekonomistlerin ısrarla karşı çıktığı “heterodoks” politikalarla yani “Türkiye Modeli” ile enflasyon ve kur patlamaları halkı yoksullaştırdı. 

AKP şimdi yarattığı enkazı kaldırmak için “rasyonel” ekonomi politikalarına geri dönüyor. 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “ortodoks” politikaların olmazsa olmazı kemer sıkma politikalarını başlattı...

Seçim sürecinde Merkez Bankası’nın rezervlerini tüketerek, Körfez ülkelerinden borçlanarak, Rusya’ya borçları erteleyerek tutulan döviz kurunun ipleri gevşemeye başladı. 

Dün dolar 23 TL’yi gördü. Kontrollü yükselişin önü açıldı. Dolar kurunun gideceği yol yabancı yatırımcılara göre şimdilik 25-28 TL arasında. 

Ekonomistlere ve ihracatçılara göre zaten TL çok değerliydi. Şimdi gerçek değerini buluyor.

Vatandaş ise yine krizin faturasını ödemek zorunda. İstese de istemese de. Çünkü: 

- Yüksek kur seviyesi yüksek enflasyona neden oluyor.

- Kur artışıyla birlikte motorin fiyatlarına hemen zam geldi. Bu artış sofraya gelen her ürünün zamlanmasına, alım gücünün düşmesine yol açıyor.

- İthalat pahalandığı için yabancı makine ve girdilere gereksinim duyan yatırımları, dolayısıyla büyüme ve istihdamı yavaşlatıyor. Bu da işsizliği derinleştiriyor.

- Faizlerin yükselmesi ise kaçınılmaz. Merkez Bankası’nın yüzde 8.5 olan politika faizinin yüzde 30’lara kadar çıkması bekleniyor.

- Bankaların bir süredir başlattığı faiz artışlarıyla ihtiyaç kredileri, kredi kartı maliyetleri de büyüyor. 

Oysa vatandaşın kemerinde delik kalmadı. Açlık sınırı 10 bin TL’yi yoksulluk sınırı 33 bin TL’yi aşarken en düşük emekli maaşı 7 bin 500 TL, çalışanların yüzde 60’ının aldığı asgari ücret 8 bin 500 TL. 

Çalışan kesimin milli gelirden aldığı pay yüzde 35’lerden yüzde 25’e geriledi. 

Derin yoksullaşma, aç aç yatağa giren çocuklar. Bunlar seçim sürecinin sloganları değildi. Türkiye’nin gerçeği bu. 

Oxfam raporuna göre, Türkiye’de en zengin 13 milyarderin serveti 38.9 milyar dolar. Oysa nüfusun yarısının toplam serveti 38.5 milyar dolarda. Üstelik, Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti, en alttaki yüzde 90’lık kesimin toplam servetinin 1.4 katı.

Gelir adaletsizliğinin derinleştiği bir ülkede artık bedeli vatandaşın değil sermayenin ödemesi gerekir.

Bunun için de adaletli bir vergi reformuna ihtiyaç var.

Şimşek’in yerel seçimler yaklaşırken bunu gerçekleştirmesi ne kadar mümkün? 

Bunu yaşayarak göreceğiz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları