Soma bir ölüm havzasıdır...

06 Ekim 2024 Pazar

Sevgili okurlarım bir aya yakın bir zamandır Soma’da çalıştıkları madende “hayati tehlike arz eden çalışma koşullarını ve düşük ücretleri” protesto eden Fernas Madencilik işçileri yalınayak yürüyerek Ankara’ya vardılar. Bir suçları da(!) Bağımsız Maden İş Sendikası’na kayıt olmalarıydı. Tabii polis engeliyle karşılaştılar. Ve madenin sahibi AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu henüz onları muhatap almıyor.

Manisa’nın ilçesi Soma gerçekten bir ölüm havzasıdır. 13 Mayıs 2014’te orada büyük bir maden kazası oldu, 301 kişi yaşamını yitirdi. Geriye gözü yaşlı çocuklar, analar, babalar, bacılar kaldı. O günlerde Soma’ya gitmiş ve geride kalanlarla yüreğimi yakan röportajlar yapmıştım. Gazetemde yayımlanan bu röportajın kısa bir bölümünü Soma’yı yeniden hatırlamak için yayımlıyorum: 

Öncelikle Soma’da herkesin bildiği sırlardan başlayalım: 

Soma madenlerinde çıkarılan kömür damarının en önemli özelliği, “narin” olması. Ne demek narin? Adı üstünde, çıkarırken onun suyuna gideceksin, kızdırmayacaksın, ona soluk alması ve yanmaması için zaman vereceksin. Sonuçta kömür yaşayan bir şey. 

Kömür ocağına girerken uykunu almış olacaksın. Karnın tok olacak. Öyle pazardan alınan çizmelerle madene inilmez. Çizmenin tabanında koruyucu olması gerekir. Çünkü her an ayağın kayabilir ve önlenemeyen metan kuyularından birine düşüp anında ölebilirsin. 

Madende tuvalet yok! Bu durumda aşırı ishal olduğunda madende çalışmayı reddedeceksin! 

Maskelerin uyduruk olduğunu senin bildiğin gibi dünya alem biliyor. 

“Hadi” sözcüğü madencinin lügatında lanetlenmiş bir sözcüktür. Çünkü gün boyu, arada uyuklayan çavuşlar, uykularında bile “Hadi, hadi” diye seslenirler. “Hadi ulan bugün kotayı dolduramadık!” Bu nedenle madencilerin yakınları onlara asla “Hadi” diye seslenmezler. 

Madenci aileleri çocukları erkek olduğunda pek bir sevinirler. Çünkü 18 yıl sonra çocukta madende çalışmaya başlayacağından, eve giren para artacaktır. 

Kızlar madencilere kaçarlar. Böylece kızın ailesi çeyiz yapma yükünden kurtulur. Eh oğlan da madende çalıştığına göre, yapsın. Düğünden hemen önce iki ailenin barışması şaşılacak bir durum değildir.

Yeni yasadan önce madenciler yirmi yılda emekli oluyorlardı. Bu pek güzel yasa değiştirildi, şimdiler de 56 yaş aranıyor. Gene de erken girenler 40’a gelmeden emekli oluyorlar. Bu da madenciliği cazip hale getirmiş. 

Madencinin en sevdiği vardiya gündüz vardiyasıdır. Bu vardiya 7’de başlar, 3’te biter. Hem geceyi yaşarsın hem gündüzü. Vardiyası gündüz olanın yüzü güler. Ailesi bayram eder.

Madenci bir süre sonra yerin altında “dikkat ölüm tehlikesi” levhalarını görmemeye başlar. Bu da ölümcül kazalara neden olur. 

İşçi toplayan taşeronlar, vicdanlarını yitirmek için adeta kendilerini eğitmişlerdir. Ne çocuğun hastalığı ne işçinin kendisinin hastalanması mazeret kabul edilmez! Yevmiye derhal kesilir. 

Madenci eşleri gün boyu sürekli dua ederler. Yemek yaparken, çocukları okula gönderirken, “Şu vardiya bitse de kocam sağ salim eve gelse”. Çünkü bellekleri madende ölen insanların hikâyeleriyle dopdoludur. Herkesin uzak ya da yakın bir akrabası madende ölmüştür.

Maden sahibi, onun amirleri asla işçiyi düşünmezler. İşçiler bunu bilir ve ne yazık ki kabul ederler. “Bu iş böyle gelmiş böyle gider” derler.

Ve gene bilirler ki devlet ve iktidar sahipleri Bülent Ecevit dışında madencileri adamdan saymaz.

Bu kadar sır yeter! Şimdi kazada ölenlerin gömüldüğü Maden Şehitleri mezarına gidip oraya bırakılan mektuplardan birini sessizce okuyalım:

“Sevgili babacığım, ben oğlun Onur. Sevgili babacığım, herkes seni seviyor. Ben seni herkesten daha çok seviyorum. Kerem de seni çok seviyor. Bana gelip ‘Başın sağolsun’ dedi. Mezara birlikte geldik. Sen orada rahat mısın? Seni çok özledim. Mezarında çilek, fasulye ve çiçek var. Benim şiirlerimi çok seversin umarım. Çünkü hep yazacağım. Seni çok seviyorum. Ömür boyu seni özleyeceğim. Ne kadar iyi birisin. Umarım sen de beni özlersin. İstanbul’dan Ankara’dan gelenler var. Yani herkes seni çok seviyor. Herkes mezarına toplandı. Yasin okudular. Ömür boyu yanındayım. Sana iyi günler. Şimdi şiirimi yazacağım. 

Çok çektin çileyi 

Düşünmedin hileyi

Canım babacığım, 

Ben babamın oğluyum. Onur.”

Bir özür: 29 Eylül “Adana, Adana; Çek bir kebap” yazımda Halet Çambel’in kurtardığı Karatepe’yi Arslantepe yazmışım. Özür diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları