Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şiirler Kurtarsın Beni...

04 Mart 2014 Salı

Dostum ve sevgili eniştem şair Refik Durbaş’la oturuyoruz. İkimizin de canı sıkkın. Bu hal ikimize de yakışmıyor. Ama elden ne gelir, robotların kuşatmasını iliklerimize kadar hissediyoruz. Neşenin, keyfin bizleri terk ettiği zamanlardayız. Refik Durbaş, “Acımız daha da katmerleşsin, son yazdığım şiirleri okuyalım” diyor. “Olur” diye başımı sallıyorum, acı bazen iyidir; insanı sarsar, kendine getirir. Usuldan başlıyoruz:

Bağışla Ziyanımı
“ ‘Plastik mermi’ ve ‘gaz’ ile teslim alınmak istendi sokaklar bir daha... Ömrünün geçmişini hicreti muhtemel ‘mermi’ye teslim etmedi kimse, şimdisini ‘gaz’a, geleceğini ‘cop’a...
Gece, karanlığıyla kol kola girdi, sabaha yürümekte... Rüzgâr, pencere pervazını dövüyor kara karanlık çığlığıyla... İçimdeki çığlığı susturamıyorum.
Gençliğimin hayali Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Mustafa Sarı, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz ve Ahmet Atakanın sureti bir yağmur damlası olarak duruyor pencerenin camı ile pervazı arasında...
Yapılacak daha ne kadar çok iş var ömür yolunda... Bir kitap daha okumalıyım, içinde cinayet olmayan... Bir çocuğun saçlarını okşamalıyım oğlumun şefkatiyle... Bir genç kızın ışıltılı yüzüne bakmalıyım on altı yaşımın gözleriyle... Bir emekli amcaya yer vermeliyim halk otobüsünde... Bir şarkı dinlemeliyim sözleri aşk üzre damıtılmış...
Ama genç ölümler üzre olmayan...
Ak düşen bıyıklarımı kestim, kalkıp pencerenin pancurlarını kapadım, televizyonu açtım, bir bardak su içtim, cep telefonunu kapadım, ilk gençliğinin hülyalarında yüzen oğlumun saçlarını okşadım, bir sigara daha yaktım...
Cama vuran yağmura inat...‘TOMA’dan sıkılan suya inat... Genzimi yakan ‘gaz’a inat... Rüzgârın çığlığına inat...
Bedenim oturduğum sandalyede kaldı.
Kalbim, kafesinden fırlayıp kuş misali uçtu, Kadıköy- Beşiktaş vapurunun güvertesine kondu. Güvertede yaşları 17- 18, iki genç, biri kız biri erkek... Kimseleri yok gençliklerinden başka... Kız, kollarını oğlanın boynuna doladı. Oğlan, dilini kızın ağzına bıraktı. Kendilerinden başka kimse görmedi öpüştüklerini...
Bir de kalbim...
Kalbimi Abdullah’ın, Mehmet’in, Ethem’in, Mustafa’nın, Medeni’nin, Ali İsmail’in, Ahmet’in sevgileri ile sevdalarına bağışladım.
Geceydi. Bir gaz bulutu kara karanlık gökyüzünü esir almaya çalışıyordu. Tazyikli su, kara karanlık kollarıyla gençlerin bedenine sarılmak istiyordu.
Geceydi.
Gaz bulutunun ve tazyikli suyun çığlığını dinleyerek oturuyordum odamda... Televizyonda adını bilmediğim bir şarkıyı söylüyordu adını bilmediğim bir kadın...
Işığı söndürdüm.
Televizyonun sesini kıstım ve ekrandan çekip çıkardım o adını bilmediğim şarkıyı söyleyen adını bilmediğim kadını...
Kadını çekip çıkardım ve karşıma oturttum.
‘Söyle’ dedim, ‘ne yazmamı istersin senin için...’
‘Ömür’ dedi, ‘senin ve o öldürülen gençlerin ömründen bir cümle yaz, ama içinde ölüm de olmasın, ecel de...’
O an her şey sessizlik kesildi.
Yağmur dindi, rüzgâr sustu.
Geceydi.
Abdullah, Mehmet, Ethem, Mustafa, Medeni, Ali İsmail ve Ahmet’in suretleri penceredeydi.
On sekiz yaşımın gençliği pencereden bana bakıyordu.”
Bizi bağışlayın çocuklar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları