Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ay Çok Korktum!

28 Ocak 2014 Salı

Hafta sonu benim evde toplanmışız. Karar verilmiş, kimse politika konuşmayacak, hiçbir haber dinlenmeyecek, sadece korku filmi izlenip ha babam kuruyemiş yenecek. Herkes bu muhteşem karardan pek bir hoşnut. Filmler başlıyor. Kız evde yapayalnız, evin çevresinde de başka hiçbir ev yok. Korku filmi ya. Birden ışıklar sönüyor, zifiri karanlık ve bir ayak görüyoruz, usulca kızın bulunduğu evin kapısı açılıyor ve korkunç yüzlü bir adam evin içinde, mum ışığında kitap okumaya çalışan kıza doğru yaklaşıyor. Yani insanoğlunu korkutacak bütün unsurlar tamam. Bizim de korkmamız gerekiyor ama nerede? Bir gülme bir gülme. Filmdeki kızı “hey dikkat!” diye uyarmalar... O da ne, kız oturduğu yerden kalkıyor, canı sıkkın belli ki, duşa gidiyor ve adam da arkasında, elinde kocaman bir bıçak, bu sahneyi herkes çok iyi bilir, bir korku klasiği olan “Sapık” filminin ünlü banyo sahnesi. Adam kıza arkadan bıçağı indirecek, benim gibi yalnız olduğunda banyonun kapısını açık bırakan ve her kaldığı otelde en az bir kere bu sahneyi aklına getiren biri bile, hiç korkmuyor. Tam tersi, “hadi indir bıçağı” diyerek katili teşvik ediyorum. Olmadı, hep birlikte karar veriyoruz, bu film yeterince korkutucu değil. Hemen başka bir filme geçiyoruz.
Yeni film gerçekten ilginç, bir aile bir kız çocuğunu evlatlık alıyor ve film başlıyor. Meğer evlatlık çok ender rastlanan bir hormon hastalığından ötürü, on yaşında bir çocuk gibi gösteren ama 30 yaşındaki deli bir kadınmış. İlginç bir konu, tuhaf durumlar ama bizde korkudan eser yok. Hatta tuhaf yorumlar, arkadaşlarımdan biri “Ben evlatlık almamakta haklıymışım” diyor, gerçekten niyeti vardı. Biri “Bakalım kimler ölecek, bahse var mısınız?” diye can sıkıntısından müşterek bahis açıyor. Evet! “Kaç kişi ölecek. Paralar lütfen!”
Sonuç, bu film de beğenilmiyor. İçinde yeterince entrika yok. Az adam ölüyor. Bahsi ben kazanıyorum.
İnatçıyız, bir hafta sonu evde toplanmış, korkuyu yaşamak istiyoruz. Elimizin altında teknolojinin nimeti sayısız korku filmi var. Düğmeye basıp, korku filmlerinin tek tek tanıtımlarını okuyoruz. Politik mezhepli birkaç film var. Dehşetli bir itiraz: “Politika istemiyoruz!” Devam ediyoruz, “Kasabanın Sırrı” diye bir filmde karar kılıyoruz. Bir evde bir genç kız hem annesini, hem babasını öldürüp ormana kaçıyor ve aileden sadece erkek kardeş kurtuluyor. Ev lanetli, kasaba tarafından. Sonra bu evin yakınındaki bir eve doktor bir anne ve kızı taşınıyor ve film başlıyor. Akıllıca yapılmış bir film, sürprizleri var. Ama bu da kimseyi kesmiyor. Ne var yani, ne olmuş, meğer o delikanlı bütün cinayetleri işlemiş. Nedeni de annesi...
Hayır, bizde korkudan eser yok. Herkes eskiden korku filmi seyrederken nasıl çığlıklar attığını, bir süre karanlıktan nasıl korktuğunu anlatıyor ama gel gör ki, korkmuyoruz. Durum bu.
Yeni bir filme geçerken, ben meseleye el koyuyorum: “Boşuna çaba harcıyoruz, gelin adam gibi bir film izleyelim.” “Hayır... Bugün üzülmek, acı çekmek istemiyoruz!”
Nafile, aklımda Franco zamanında geçen ve solcuların tek tek kurşuna dizildikleri bir film var, çok acılı ama mümkünü yok izletemeyeceğim. Biraz kızıyorum, öyle mi, “alın size bir korku filmi”... Kaşla göz arasında haberleri açıyorum, Bülent Arınç beyefendi o cemaat sesi ve yüzüyle konuşuyor. “Biz yoksak hiçbir cemaat de olmayacak! Bunu bir düşünün.” İşte bundan korkulur. Bu tehditten korkulur.
Öyle mi, devam ediyorum. Başbakan, Sarıgül’e ait 11 yıl öncesi bir dosyadan söz ediyor. Bir şeyler söylüyor, sanki kendisi beş bakanının fezlekesi bekletilen bir hükümetin başı değil...
O sırada bir arkadaşım, bana sesleniyor: “Tamam sen kazandın, koy şu İspanyol filmini, adı neydi, Uyuyan Ses, herkes yeterince korktu... Bunlar Elm Sokağı kâbusu Freddy’den beter!Ey Freddy bu taraflara bir gel, burada acayip rakiplerin var!”
Ey Freddy neredesin, geldinse masaya üç defa vur!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları