Fikir ve Zikir

25 Kasım 2008 Salı

Birikim dergisinde 1992 Aralık ayında yayımlanan bir makale, TSK 16 Ekim 1992 günü Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aşarak, fiilen Çekiç Güçün koruması altında kurulan Kürdistan Federe Devletinin denetiminde bulunan, uluslararası hukuk açısından ise Irak Cumhuriyetine ait olan topraklar üzerinde bir askeri harekât başlattı diyerek söze giriyor.

Makalede sözü edilen Çekiç Güçün koruması altında kurulan Kürdistan Federe Devletineyin nesidir? Uğur Mumcunun aynı günlerde kaleme aldığı, 20 Aralık 1992 tarihli yazısından öğrenelim:

Çekiç Güçün amacı,Federe Kürt Devletinin kurulması ve kurulan bu devletin Batı askeri gücüyle korunmasıdır. Bu sonuç, Kürtler açısından Kürtlere özerklik veren 1920 Sevr Antlaşmasının 64. maddesinin gerçekleşmesidir.

Yine Birikim dergisindeki makaleye geri dönelim. Şöyle devam ediyor:

Yirmi bin kişilik bir kara gücü, zırhlı araçlar ve tanklar eşliğinde, uçak ve helikopter gibi hava silahları desteğinde, yaklaşık bir aydır Türkiye Cumhuriyetinin dışındaki tepeleri ele geçiriyor, kampları yok ediyor, hastane olarak kullanılan mağaraları tahrip ediyor, toplu mezarları bulup açıyor.

Birikim dergisindeki makalede kampları yok ediyor, hastane olarak kullanılan mağaraları tahrip ediyor diye nitelendirilen TSKnin sınır ötesi operasyonunu Uğur Mumcu şöyle tanımlamış o günlerde:

Silahlı Kuvvetlerin Kuzey Irakta giriştiğisınır ötesi harekât’, Türk ve Kürt halkları arasında bir savaş değil, PKK saldırılarına karşı alınan sınırlı bir önlem niteliğindedir.

Birikim dergisindeki makalenin sonuna gelirsek... 1992 yılındaTSK tarafından PKK saldırılarına karşı yürütülmüş askeri harekâtın yasalara aykırı ve meşru olmadığısonucuna ulaşmış.

Makalenin üzerinde iki imza var. Bunlardan biri, sınır ötesi operasyonlara hayırkampanyasına da imza atmış bir tarih danışmanı.

Emperyalizme, teslimiyete, manda ve himayeye karşı çıkan, ulusal kurtuluş savaşını gerçekleştirmiş kahraman, Cumhuriyeti kuran halk önderi olarak tanıdığımız kişiyi; korkak, Çanakkalede ceset tarlasında dolaşan, kimsesiz, sağlıksız, hatta şanssız, tavlada bile yenilgiye dayanamayacak kadar hırslı, her an basılıp boğazlanma endişesiyle yaşayan, yapayalnız bir adama indirgeyen belgeselin tarih danışmanı...

 

G-20den izlenimler

Gazeteci Yılmaz Polat G-20 toplantısından izlenimlerini aktardı bize.

Önce ABD açısı:

Toplantının esas oğlanı Başkan Bushtu. Mekân, Beyaz Saraydı. Yemek mönüsünü bile Bush seçmişti. Masada yardımcı aktörlerle figüranlar vardı. Senaryo hazırdı:

IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarının büyük sermayesine sahip olan ABD rol paylaştırmaya devam edip senarist olmaya devam edecek. Bu kurumların merkezleri Washington olmaya devam ettiği, başkanlarını Amerika seçtiği sürece belki stratejide bir değişiklik olabilir ama, Amerikanın amaçlarında bir değişikliğe gitmesi söz konusu olamaz. Obamayı da bu politikalardan soyutlamak hayalperestlik olur. Obamanın ekonomi heyeti, Başkan Clinton döneminin önemli ekonomist isimlerinden oluşuyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde de Obamanın dünya ekonomi politikası Clintona benzer bir seyir izleyecek.

Şimdi de Türkiye açısı:

Zirvenin adı G-20 değil, O-20 olmalıydı. Çünkü başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm ülkelerin temsilcileri Washingtonda Barack Obamaya ulaşmanın yollarını aradı. Umudumuz Obama sloganının sahipleri, Obamaya ulaşamayacaklarını anlayınca yakın çevresi ile ilişki için çaba harcadılar.

Washingtondaki en kalabalık heyetlerden biri de Türk heyetiydi. Ulusal Basın Kulübünde Başbakan Erdoğanın basın toplantısında önden 2 sıra ayrılmıştı. 20’den fazla sandalyede Obama ve IMF lobicileri oturuyordu. Tüm çabalara rağmen Erdoğan ekibi, Obamanın çevresine ulaşamadı.

Bence Erdoğanın Washington ziyaretinin en flaş bölümü şuydu: Erdoğan, Başkan Bushla konuşurken, konu Irak ve Afganistanın durumundan sonra Darfura gelmiş. Erdoğan, Türkiyenin buralarda yaptırdığı okul ve hastane gibi insani yardımlardan sonra BushaAmerika da buralara milyarlarca dolar para gönderiyor. Bu paraların akıbetini biliyor musunuz?diye sormuş.Bu paraların nereye gittigini iyi takip etmek lazımdemiş. Başkan Bush da Anladımder gibi başını sallamış.

Erdoğan, konuşmasını noktalarken, aklımdan Acaba CIA Bushu Deniz Feneri konusunda aydınlatmış mıdırdiye geçirmedim değil hani...

 

Sendika

Yol-İş Sendikası Denetim Kurulu bir rapor hazırlamıştı. İçinde ne iddialar vardı, ne iddialar...

Sendika yöneticilerinin 365 gün harcırah almalarından tutun da, promosyon malzemesi adında bir kırtasiyeciden 80 milyarlık mal alınmasına; sendika üyesi olmayan kişilerin otel faturalarının ödenmesinden tutun, kimi kişilerin kooperatif taksitlerinin Yol-İşin kasasından karşılanmasına kadar bir dizi ciddi sorgulanması gereken iş...

Olay savcılıkta.

Yol-İşin eski mali sekreteri, yeni genel başkanı Ramazan Ağar ne mi yapmış? Yürütülmekte olan soruşturmaları önlemeye çalışmış.

Daha ne yapmış?

Olup bitenlere kayıtsız kalamayan sendikanın 23 yıllık Hukuk Daire Başkanı Mebrure Genç ile Eğitim Daire Başkanı Yıldırım Koçu, eğitim uzmanı Serkan Demirel ile birlikte işten çıkarmış...

Ortalık bunalımdan kırılıyor, bir sendikanın uğraştığı işlere bakar mısınız...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerinde Olan Ne? 12 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları