CHP’de İsimlerin Değişmesi Yeterli mi?

11 Kasım 2023 Cumartesi

CHP, toplumun nabız atışlarını dinledi, tabanının sesine kulak verdi, lider kadronun halkın beklentilerinden uzaklaştığını gördü ve parti yönetimini gençleştirerek değiştirdi.

İsimlerin değişmesi yeterli mi?

Kuşkusuz değil. Çünkü CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık sürecinde kendine ve tabanına yabancılaşarak bir başka yöne evrildi. “Toplumun tüm kesimlerini kucaklama” savıyla özellikle halkçı, devrimci ve laik yönelimlerine tümüyle sırtını döndü. Dışa dönük yanıyla tarihsel işlev ve sorumluluklarını yok sayan, özetle Cumhuriyetin kazanım ve değerlerini koruma, yaşatma, genişletme, ilerletme görevi yerine karşıdevrime hizmet eder konuma düştü. Parti içinde de yetkili organlar yerine, örgüt dışından devşirilmiş ikinci cumhuriyetçi, ülkücü, cemaatçi adlar, danışmanlar karar verici duruma getirildi.

Eğer bugün AKP-MHP-Hizbullah ittifakı ile süren Saray düzeni, eğitim başta olmak üzere tüm kamusal alanı dinselleştirme; devleti partileştirme, partiyi de devletleştirmekte önemli bir başarı sağladıysa, bir başka söyleyişle karşıdevrimi büyük ölçüde gerçekleştirmişse, bunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde CHP’nin içten gelen doğal Cumhuriyetçi, devrimci, halkçı, laik tepkilerinin, yansılarının baskılanmasının, hatta yok sayılmasının çok büyük payı vardır.

Cumhuriyeti kurmuş, adı üstünde Cumhuriyetçi olması gereken bir partinin, kendisinin ve temelini attığı Cumhuriyetin 100. yılını bile yeterince ve halkla birlikte anlamlandırmaktan, kutlamaktan özenle çekinmesi bile karşıdevrimci Saray iktidarının gerici tutumlarına cesaret vermiştir.

Dünya halklarına örnek olmuş bağımsızlık savaşını vermiş bir ulusal direniş örgütlenmesine dayanan CHP’nin kendi içindeki birliği sağlayarak, tarihsel birikimi ve bilinciyle hareket ederek yaptığı değişimi, şimdi siyasal uygulama ve tavırla yaşama geçirmek zorundadır.

Dış politikadan ekonomik bakış açısına, eğitimden emeğin sorunlarına yürütülecek sosyal politikalara, hukuktaki çöküşe, devletteki çürüyüşe değin alınacak tüm önlemlere değin bir dizi alanda sağlam, tutarlı bir halkçı-devrimci yön gereklidir.

Saray’a çıkan merdivenleri cilalamak, Saray’ın tırabzanlarını güçlendirmek yerine adil, uygar, eşitlikçi bir devlet yönetimi oluşmasını sağlamanın yolu ve yöntemleri üzerinde çaba gösterilmelidir.

Gerici, ülkeyi duvara toslatan iktidardan artık yaka silken halkın gözü, CHP’nin yeni genel başkanı ve kadrosunun üzerindedir.

DEVLETİN DİNİ

Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’ne suç duyurusu yapmasının özeti bellidir: Cemaatlerce yönetilen bir devlet nasıl çürür, yaşayarak görmüş oluyoruz.

Yargıtay’ın cami kubbeli yeni binası, 2021 adli yılı açılış töreni ile birlikte hizmete girmişti. AKP’nin şeyhülislamı Ali Erbaş ile birlikte törene katılan Yargıtay başkan ve üyeleri, açılışı dua ile yapmışlardı:

“Bu eserin açılışını besmeleyle gerçekleştiriyoruz. Hayırlı ve mübarek eyle Allah’ım, bereketli eyle Allah’ım.”

Saray’daki AKP’li de törendeki konuşmada şöyle demişti:

“Devletin dini adalettir. Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğini, vatandaşlarının hangi inanca sahip olduğunun bir önemi kalmaz. Orada sadece zulüm sürer.”

İşte, tam da o dediği yerdeyiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları