Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Cemaatler koalisyonu

29 Temmuz 2017 Cumartesi

Sakarya Valisi İlhan Balkanlıoğlu’nun, İsmailağa cemaatinin tekbirleriyle işe başlaması kimilerince şaşkınlıkla karşılandı.
Oysa, Cumhuriyeti savunan tüm alanlar, güçler, kurumlar ve araçlar içten içe, sinsice ele geçirilmiş ve çürütülmüşken gerçeklere şaşkınlık göstermek, ancak safdillikle açıklanabilir.
Varlık nedeni cemaatler olan AKP’nin kuruluş sürecinde etkin rol oynayan dinsel vakıf ve örgütlerin bir cemaatler koalisyonu oluşturduğu bir gerçeklik.
27 Şubat 2004 tarih ve 3590-106-04/ İSTH. KS (7681) sayılı İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı’na ait belge, ülkeyi yönetenlerin cemaat bağlantıları açısından çok önemlidir. (Belgenin altında imzası bulunan Tuğgeneral Halil Helvacıoğlu, casusluk cemaatinin yürüttüğü Balyoz davasında yargılandı. Hakkında verilen hapis cezası, Yargıtay tarafından bozuldu ve beraat etti.)
Bu belgede, “Necip Fazıl Kısakürek’in Nakşibendi şeyhi Seyyid Abdülhakim Arvasi dergâhının etkisiyle tarikat-cemaat ilişkilerine katıldığı ve Milli Görüş hareketinin önde gelen isimlerinin yetişmesinde önemli rol oynadığı, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gülün bu isimlerin başında geldiği” belirtilir.
Aynı belgeye göre, bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ gibi kimi AKP’liler “Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı”na bağlıdırlar.
AKP’nin iktidarını, casusluk cemaati ile yükselttiği ve pekiştirdiğini biliyoruz. Çıkar kavgası nedeniyle o cemaat ile kanlı bıçaklı olduktan sonra yerini başka cemaatlerin aldığı da su yüzüne çıkıyor.
Bir örneğini CHP’li Mahmut Tanal açıkladı:
Şu anda İçişleri, Adalet, Sağlık bakanlıkları Menzil tarikatının elinde.
Emniyet mensupları tayin terfi
alabilmek için Menzil’den referans alıyor.” Emniyet Menzilci, vali İsmailağacı!
Menzilciler İsmailağacılarla anlaşamazsa, al başına bir 15 Temmuz daha…

Bitirilen milli petrol davası
Yurtsever TPAO Genel Müdürü İhsan Topaloğlu ile gericilerin katlettiği Prof. Dr. Muammer Aksoy’un, 1960’lı yıllarda bağımsızlık ülküsü çerçevesinde sürdürdükleri “milli petrol davası”, adeta bir Cumhuriyet efsanesi olarak akıllarda yer etmiştir.
O günlerde TPAO, uluslararası petrol şirketlerinin dayatmalarına karşı ulusal direnç göstermiş, Güneydoğu kuyularından çıkan petrol ile jet yakıtı bile üretebilmişti.
Bugün geldiğimiz durum ortadadır:
Daha önce arama, üretim, taşıma, rafinaj ve dağıtım bütünlüğü parçalanan, içinden doğan stratejik kuruluşlar özelleştirilen, yasa ile düzenlenen kamu yararına tüm ayrıcalıkları elinden alınan TPAO’nun, bu kez de servis hizmetlerine ait her türlü araç, gereç, malzeme ve park sahaları bir OHAL kararnamesi ile (OHAL ile ne ilgisi varsa!) TPIC’e (Turkish Petroleum International Company) bedelsiz olarak devredildi.
Bir sonraki adım, Jeoloji Mühendisleri Odası’nın da saptadığı gibi, TPAO’nun elde kalan son varlıklarının satışı olacak.
Öyle anlaşılıyor ki, “milli petrol davası”nın kazanımlarını 50 yıl sonra bitirme şerefi, sarayın damadına kalacak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları