Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Anlaşılmaz Bir İş...
İstanbul, neresinden bakarsan bak, insanın aklını başından alan bir kent...
Altyapısı yokmuş, biraz yağmurda ortalığı seller götürürmüş, trafiği keşmekeşmiş, pahalılığı cana tak demiş, pislikten geçilmezmiş, her mahallesini mafiozi sarmış, varoşları taşralaşmış, betonlarla kuşatılmış, aparkondularla çirkinleşmiş, gökdelenlerle kendine yabancılaşmış, İstanbullu diye bir kimse kalmamış...
Ne olursa olsun...
Geçen gün bir dar sokağı dönerken, köşebaşın-da bir evliya ile burun buruna geldim, içimden bir ses:
- Merhaba!.. dedi.
Kim bilir yatır dile gelse, neler söylerdi?.. Avuç içi kadar bir yere sığışmış, kaç yüzyıldan beri yatıyor?.. Küçücük mezar, demir parmaklıklarla sokaktan ayrılıyor. Adak için dikilmiş mumlar yarı yanmış, birbirine yapışmış, yıvışmış, kirli renklere bürünmüş, soyut bir resim gibi yatırın ayak ucunda keramet bekliyorlar.
Kim yaktı bu mumları?..
İstanbul’un bu daracık sokağını dönerken bu yatır nasıl karşıma çıktı?..
Ne bileyim.
İstanbul bu!.. Neresinde ne var, ne yok, ne olacak, kimse bilemez.
*
Yatıra mum dikmek çok eski bir görenek; her dinde yeri var mum dikmenin. Mum, oldum olası ilgi çeken bir sözcük: Sağdan da okusan, soldan da okusan bir!.. Ateşe tapan insanın gönlünde yanan mumu hiçbir peygamber söndürememiş...
Ya mumun ne işi var edebiyatta?..
Eski ozanlar mum ile pervane üzerine şiir yazmaktan bıkmamışlar...
Niçin?..
Çünkü pervane, mumun çevresinden ayrılamaz, döner de döner, ölünceye değin sürer bu dönence...
Eski yüzyılların şairlerinde ‘gül’ ile ‘bülbül’ bir ikilemdir...
Mum ile pervane ikinci ikilem...
Çözülemeyen iki ikilem...
İkilem zaten bağdaşmaz iki önerme arasındaki almaşıklıktır. Sözcüğün felsefi içeriği bir yana, ne mum ile pervane bağdaşır, ne de gül ile bülbül!.. Aralarında bir türlü kavuşamayanların çekiminden doğan sevda sürüp gitmiştir.
*
Pervane neden mum alevinin çekim gücünden
kurtulamıyor, yaşamı pahasına sürdürdüğü ölüm
dönencesinin yörüngesinden çıkamıyor?..
Yanıt vermek güç...
Pervane mumun alevine âşık, ama, mum da alevinin ışığını ancak kendisini tüketmek pahasına sürdürebiliyor. Eriyip tükenen, sararıp solan insana “Mum gibi eriyor” denir.
Ama mumun ancak yandıkça eridiği unutulmasın!..
Pervaneyi mumun alevine çeken, belki de alevin mumu yiyip bitiren sıcaklığıdır. Sönük bir mum, ne çevresini aydınlatabilir ne de bir sevdanın gizemini yaratabilir.
*
Kimi insan bir yatıra adanmış mum gibi yaşamını bir amaca bağlıyor; sözcüklerle, tümcelerle, dizelerle uğraşıyor; laboratuvarlarda mikroskopların başında ömrünü tüketiyor; bilgisayarların ekranları karşısında gecelerini harcıyor; insanlar arasında eşitlik ve adalet istiyor, her tür sömürüye ve zulme karşı yürüyüşlere, toplantılara gerekli gereksiz katılıyor; düşkünleri, yoksunları kendisine dert ediniyor; yer yuvarlağının ta öteki ucundaki insanların davalarını üstleniyor...
Neden?..
Nedenini pervaneye sormalı!..
(25 Ekim 1996 tarihli yazısı)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!