Spartaküs’ün öcü...

04 Mart 2018 Pazar

Spartaküs Trakyalı bir gladyatör. Bir özgürlük savaşçısı. Köleliğe karşı duran, efendilere boyun eğmeyen bir kahraman. İnsanların yüzyıllarca örnek alacağı, anlatacağı, destansı bir isyanı başlattı. M.Ö. 73-71 yılları arasında yaşanmış, 3 yıl süren, antik dönemdeki en büyük köle isyanıydı bu. Dünyanın o dönemdeki en güçlü imparatorluğu olan Roma’yı öyle bir sarstı ki...
Spartaküs yaklaşık üç yıllık mücadelenin sonunda Roma ordusuna yenildi. Ayaklananların çoğunluğu öldürüldü. Romalı tarihçi Appian’ın aktardığına göre, teslim olan 6 bin isyancı da ünlü gladyatör okulunun bulunduğu Capua kenti ile Roma arasındaki yol üzerinde çarmıha gerildiler. Roma, bu acımasızlığıyla tüm kölelere gözdağı veriyordu.
Fakat Spartaküs tarih boyunca ezilenlerin, tüm haklı başkaldırıların sembolü oldu.
“Spartaküs’ün öcü”ne gelince...
Eski bir tartışmadır. Atom bombasının babası diye adlandırılan fizikçi Robert Oppenheimer Antik Yunan kültürünü ve onu izleyen Roma dönemini düşünürsek, bilimsel devrimin o sırada ortaya çıkmamış olması tuhaftır” der.
Oppenheimer, yaklaşık 2 bin yıl sonra, 18. yüzyılda İngiltere’de başlayacak sanayi devrimini kastediyor.
Tartışma M.Ö. 100’e doğru yaşamış dâhi bir mühendis olan, İskenderiyeli Heron’la başlıyor.
Pek çok makine icat etmişti Heron. Çarklar ve dişlilerle çalışan makineler. Ama aynı zamanda minyatür bir kazandan çıkan su buharının basıncıyla hareket eden bir tahterevalli de icat etmişti.
Su buharının bir oyuncağı çalıştırması için bile olsa kullanılmasının nasıl can alıcı bir öneme sahip olduğu ortada.
Sanayi devrimi antik dönemde ortaya çıkabilir miydi” tartışması da buradan çıkıyor.
Peki neden çıkmadı? Devrimi engelleyen neydi? Neden 2 bin yıl daha geçmesi gerekti?
Teknolojik gelişme tek başına devrimsel bir dönüşüm için yeterli değildir” diyor kimi tarihçiler. Antik dönemde toplumsal yapının, üretim ilişkilerinin böylesine köklü bir dönüşüm için uygun olmadığını söyleyen de var.
Ünlü tarihçi Fernand Braudel’in yorumu dikkatimi çekmişti. Metis’ten çıkan “Bellek ve Akdeniz” kitabında “Suçlanması gereken köleci zihniyettir” diyordu Braudel.
Öyle ya, köleler varken, buharla çalışan makinelere niye ihtiyaç olsun?
Kölelik, Braudel’e göre sadece bir cinayet değil, aynı zamanda insanlığı yerinde saymaya mahkûm etmiş bir hataydı ve her türlü teknolojik devrimi baştan engelliyordu.
İşte bu Spartacus’un öcüdür” diyordu Braudel. “Peki, bugün dünyada uygarlığımızın gelişmesinin önündeki engeller neler?” diye düşünmeye başladım. Niye patinaj yapıyoruz? Hatta varlığımızı tehdit eden iklim değişikliği gibi sorunlara neden gerçek çözümler üretemiyoruz? Neler bizleri daha güzel, daha yaşanabilir bir dünya kurmaktan alıkoyuyor?
Emperyalizm, kapitalizm, faşizm, totalitarizm, ayrımcılık, ırkçılık... Bu kavramlar yüzünden kaç yüzyıl ya da bin yıl kaybedeceğiz? Hangi acıları çekeceğiz?
Yazımı yazarken niyetim Aram Haçaturyan’ın o müthiş bestesini dinlemekti aslında: “Adagio of Spartacus and Phrygia”. Fakat TRT’nin o yasaklı müzikler listesine takıldı gözüm. Olur şey değil. Müziği de yasaklamaya başladık.
Listede yer alan Mehmet Güreli’nin “Kimse Bilmez” şarkısını dinlemeye karar verdim. Harika bir parça. “Niye yasaklanmış olabilir bu şarkı” diye düşünürken, sözlerin Ömer Hayyam’a ait olduğu geldi aklıma... Bu nasıl bir zihniyettir? Yakışıyor mu Türkiye’ye?
Ya 149 gazetecinin hapiste olması? Dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak anılmak yakışıyor mu Türkiye’ye?
Sevgili Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık hâlâ hapisteler. Tutukluluk cezaya dönüşmüş durumda. 9 Mart günü duruşmamız var. Silivri’deyiz. Cumhuriyetçilerin tahliye edilmelerini bekliyoruz. Önde gelen Spartakistlerden Rosa Luxemburg’un sözüyle bitirmeli yazıyı:
“Hareket etmeyenler, zincirlerin ne kadar ağır olduğunu bilmezler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları