Bulutta çalışmak...

17 Nisan 2016 Pazar

“Yeniden büyük bir şey yaratıyoruz. Fakat bunun ne anlama geldiğini yıllar sonra anlayacağız.”
Almanya’nın önde gelen haftalık dergilerinden “Der Spiegel”, internet ve dijital dünyadaki gelişmelerle ilgili özel bir sayı yayımlamıştı. 90’lı yıllardı. Der Spiegel durumu yukarıdaki başlıkla özetliyordu.
Aradan 20 yılı aşkın bir süre geçti. O yarattığımız “büyük şeyin”, ne anlama geldiğini anladık mı?

***

“Benim buluta ihtiyacım var mı” sorusu beni gülümsetti.
Küçük bir işletmesi vardı. Ona “bulut teknolojilerinden” söz etmişler, pek kavrayamamış.
“Niye gülümsüyorsun” diye sordu.
“Eskiden insanlar neye ihtiyaçları olduğunu bilirlerdi. Şimdi bana soruyorsun. Bence güzel bir tatile ihtiyacın var” diye yanıtlayınca o da gülümsedi:
“Teknolojide o kadar çok şey yaşanıyor ki. Bu nedir diye sormaya çekiniyorum çünkü genellikle bana verilen yanıtı pek anlamıyorum. Aslında o teknolojiye ihtiyacım var mı, onunla ne yapabilirim, işlerimi kolaylaştırır mı, onu merak ediyorum.”
“Bu teknolojiye gereksinimin var mı bilemem. Ona sen karar vereceksin. Fakat ben bulut teknolojisini kullanıyorum. Aslında sen de kullanıyorsun” diye girdim söze…

***

Önceleri gazetede yazımı yazdıktan sonra, onu yanımdaki USB belleğe kaydederdim, evde yazmaya devam etmek için.
Sonraları bulut hizmetleri ortaya çıktı. Yazılarımı buluta (internetteki sanal sunuculara) kopyalamaya başladım. Belgelerimi, fotoğraflarımı, sunumlarımı…
Böylece onlara farklı bilgisayarlardan ulaşmak kolaylaştı. Paylaşmak da kolaylaştı. USB bellek taşımaya gerek kalmadı.
Bulutu sadece depolama amacıyla kullanmak bir süre sonra yetersiz kaldı.
Çünkü kullandığım aygıtlar çeşitlendi: İşyerindeki bilgisayar, cebimdeki akıllı telefon, sırt çantamdaki tablet, evdeki notebook…
Bir adım daha atılması gerekiyordu. Ve o adım atıldı. Bulut üzerinde yazılım hizmetleri de verilmeye başlandı.
Böylece yazdığım yazıya, her cihazla ulaşabilir hale geldim. Hem de hiçbir cihaza yazılım yüklemeden. Çünkü yazılım zaten bulutta yer alıyordu ve her cihazda çalışıyordu.

***

Artık yazımı yolda yürürken bile yazabiliyorum.
Cep telefonumu çıkarıyorum ve “bulut”taki belgeyi açıp, “konuşarak” ona ek yapıyorum.
“Dikte” özelliği tüm akıllı telefonlarda var. Siz konuşuyorsunuz, dikte programı söylediklerinizin tümünü yazıya döküyor. Hem de hatasız şekilde.
Yorulduğumda bir kafeye oturuyorum, tabletimi çıkarıp yazmaya devam ediyorum. Nasıl olsa belge bulutta. Eve varınca, notebookumu açıyor, devam ediyorum çalışmaya.

***

Anlattıklarımı somut olarak görmek istiyor. Google e-postasını açıyoruz. Sağ tepede “drive” bölümüne tıkladığımızda Google ofis setiyle karşılaştığında, “Aaah, buraya hiç bakmamıştım” diyor.
Sonra Outlook hesabına bağlanıp aynı şeyi yapıyoruz. Orada da Office 365 var. Word, Excell, Power Point… Yine bir “Aaa” sesi. Ardından Apple iCloud’a, Yandex, Dropbox ve Mega’nın depolama uygulamalarına bakıyoruz. Hepsi bedava. Her biri 5-50 GB arasında depolama olanağı veriyor.
Bulut teknolojilerinin işletmelere, yazılımcılara sağladığı olanaklar daha kapsamlı.
“Artık her yerde rahatça çalışabilirim” diyor işadamı arkadaşım, bense “Evet, işini artık her yere götürebilirsin. Ama bu bir özgürlük müdür, işte onu bilemem” diyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları