Feyzi Açıkalın

Doğanay Güzelgün’ün katili kim?

19 Temmuz 2023 Çarşamba

Salı sabahı saat 05:30’da Bostancı sahil yolunda bir bisikletli cinayeti daha işlendi. Dostlarıyla bir antrenman sürüşüne hazırlanmakta olan Doğanay Güzelgün’e hızı çok yüksek olduğu söylenen bir araç çarparak, sporcunun yaşamına son verdi.

Dünyada, özellikle Avrupa’da da bisikletli ölümleri görülüyor. Ama o ülkelerde trafikte hatalı araç kullanmak gibi, en azından haklılığı yargıç önünde tartışılabilir suçlar bu kazalara neden oluyor. Yani, içinde bağımlılık yaratan madde ve içkinin tüketilmekte olduğu, sabahın erken saatlerinde şehir içinde çok yüksek hızda seyreden araçlar insanları oralarda öldürmüyor. 

Trafik cinayetinin işlendiği şehir olan İstanbul bir megakent. Bu devasa yapı her türlü sosyal katmanı içinde barındırıyor. Ülkeyi yöneten siyasi rejim İstanbul’u, talan edilip, tüketilecek ve üstünden nemalanacak bir büyük hazine olarak görmüş. Gelgelelim İstanbul’da bu talana katılmayan, daha şehirli ve uygar insanlar da var ve ne yazık ki onlar, bu koskoca şehri haramilerle paylaşmak durumundalar. 

Orta ve üst orta sınıf diye tanımlanan kentli insanlar zaman içinde gelişen zevklerini, hobilerini sürdürerek ülkedeki rejimin baskısını bir anlamda hafifletmeye çalışıyor. Her çağda bir uygarlık aracı olarak kabul görmüş bisiklet kullanımı da bu yollardan birisi. Bisiklet hem bireysel oluşuyla kişiye özgürlük sağlıyor hem de grup sürüşü yaparak kentliyi daha sosyal kılıyor. 

Ne yazık ki, aslında bir tür “kentten kaçış” egzersizi olan örgütlü antrenman sürüşlerini tam da kentin içinde yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü megakentin yıllar içinde obezce, arsızca, plansızca perifere doğru büyümesiyle şehir, içinden güvenli çıkışı olamayacak bir büyüklüğe ulaşıyor. Kent içinde güvenli sürüş rotaları için yer de ayrılmadığı için bisiklet sürücüsü araç trafiği ile başabaşa bırakılıyor.

Siyasi iktidarın ulaşım politikası, kentleri paralı otoyollarla bağlamaktan geçtiği için, düzgün kalitede kaplaması olan ama daha mütevazı alternatif yol yapımı ihmal ediliyor. Değil bisiklet sporunun, ülkenin en köklü uluslararası spor organizasyonlarının başında gelen Türkiye Turu bir siyasi propaganda gösterisi olarak otoyollar ve yeni açılan köprülerden geçirilerek organize ediliyor.

Bisiklet sporcusu en azından daha seyrek araç trafiğinin olduğu sabahın erken saatlerini kendisi için daha güvenli sayıyor. Ama son örnekte de olduğu gibi İstanbul’da başkaları da yaşıyor. Gündelik siyaset büyük bir planla kent emekçisini aslında aynı sınıftan olan beyaz yakalıya düşman ettiği için, söz gelimi bütün gün asgari ücretle direksiyon sallayan toplu ulaşım şöförü, daha tuzu kuru olarak gördüğü bisiklet sürücüsüne düşman kesilebiliyor. Hobisini sürdürdüğü için sözümona dertsiz olan savunmasız bisikletliyi kendisine hedef seçebiliyor.

Aslında hakkını arama konusunda daha gelişmiş bir bilinci olan ve itiraz geliştiren bisikletli ile trafikte çatışmalar yaşanıyor. Ne yazık ki zaman zaman kavgaya dönen bu çatışmalar bisikletlinin yaşadığı sorunların çözümünde çok bireysel hareket edildiğini gösteriyor.

O zaman şunu diyebilmeliyiz: Bisikletlinin sorunları ülkenin genel sorunlarından bağımsız değildir. Eğer özellikle İstanbul bisiklet sürücüleri kendilerini bir güç olarak görüyor ve örgütlülüklerine güveniyorlarsa sorunu “Lütfen trafik kurallarına uyalım” naifliğinden çıkarıp, itirazlarını başka oluşumları da yanlarına alarak daha gür seslendirmeliler. O zaman katilin kim olduğu, bu tepkiye gelen itirazdan belli olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ah şu çöl tozları 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları