Feridun Andaç

‘Hey, çocuklar, imbat çıktı!’

12 Eylül 2023 Salı

O olmasaydı, bugün Suriye gibiydik. Amerikan darbesini önledi, Allah onu başımızdan eksik etmesin!

Israrla, bahçesindeki ağaçları göstermek istemişti. Bakışlarıyla aradığı ağacı bulamamış ama karşımıza çıkan iri yapraklı incir ağacına titreyen iri elleriyle uzanıp olgunlaşmış meyvesini kopararak bana uzatmıştı. Yetinmemiş, birkaç hamlede iki avucumu doldurmuştu ballı incirlerle. Cömertti!

Tenekelerdeki ağaç fidanlarıyla adeta yeşil koridora dönüştürdüğü bahçe girişini aşınca iç içe iki odunluk, tavuk kümesleri, berkitilerek istif edilmiş mısır koçanları, gözünüzün seçmekte zorlandığı ancak “ıvır zıvır” diyebileceğiniz yığınca şey berideki bahçenin güzelliğinden uzak apayrı bir dünyayı tanımlıyordu aslında. Aynı alanda iki uç dünya... Gelip önünde durduğumuz ağacın dallarındaki iri yeşil elmaları görünce, ona bakışım bir anda değişmişti sanki!

İşte cennet elması ağacı bu, güze kadar bundan kökleyeceğim sizin için, aşılayıp getirip ellerimle bahçenize dikeceğim” derken heyecanlanmıştı birden. Kendini alamamış, yandaki bahçeyi “aile çay bahçesi” yapmak istediğinden söz etmişti. Çocukluktan beri hep hayal ettiğini, elden ayaktan düşmeden bunu gerçekleştireceğini, o bahçenin nasıl bir yer olabileceğini anlatmaya başlamıştı. Zeytin, dut, ceviz, elma, portakal, limon, mandalina, incir, sığla ağaçlarıyla çevrili bahçenin gölgeliklerindeydi bakışlarım. Çitleri aşıp beriye geçince artezyenden gelen suyun sesine doğru yöneldim. Bu kez, bahçeyi böylesi “cennet”e çeviren suyun hikâyesini anlatmaya başladı. Konuşurken nefes nefese kalıyordu.

Toparlar’daki şu araziyi size alalım, komşu oluruz orada da size de böyle bir bahçe kuralım” sözlerindeki ısrarı evimizin kendimize yeten bahçesiyle uğraşmamızdandı.

Toprağı seven insana daha büyük bahçe gerek hocam” deyip duruyordu.

Konuşurken bakışları bahçenin dört bir yanındaydı. Gözleri fıldır fıldırdı. Toprağa yılankavi serilmiş iri yapraklı, sarı çiçekli yeşilliği iri elleriyle aralayarak, narince bir salatalığı koparıp “Tazeliğine doyum olmaz” diyerek bana uzatmıştı.

Bahçe turumuzu yarıda kesip odunlukların bitişiğindeki iki katlı evine yönelmiştik. Israrla içeri davet edip bir soda içmemi önermişti.

Yalnız adam evi, döküntülerimin kusuruna bakmayın” diyerek araladığı kapıdan salonvari yere geçmiştik. Sağdaki odanın açık kapısını yarılayan bayrağın ay yıldızlı rengi hemen gözünüzü alıyordu. Bir tente gibi salınıp duruyordu bayrak.

Esintilidir benim ev, kapıyı bacayı açık tutarım, bayrağımızın orada salınıp durmasını severim” derken ki neşesi göz alıcıydı.

Duvarları süsleyen çerçeveli, birbirine iliştirilmiş fotoğrafların öyküsünü, “kim kimdir”i anlatmaya başlamıştı.

Söz dönüp dolaşıp günlük siyasete gelmişti. Getirdiği sodayı yudumlarken evin derbeder halini tarayan bakışlarımla çakışmıştı bakışlarımız...

Buna da şükür hoca, o olmasaydı şimdi burada yoktuk, biz de bir Suriyeliydik, kim bilir nerelere itilmiştik. Menderes gibi bir adam, o da az şey mi yaptı memlekete ama kıymetini bilemedik. Temizlemek lazım vatanı ayrıkotlarından...” sözlerine itirazımı görünce duralamıştı. Sözünü evirip bir anda ayak değiştirmişti:

Sakın ola ki bahçeyi yabani otlar için ilaçlamayın hocam, toprağa zarar verirsiniz!” 

Daha okumasını yeni bitirdiğim Şevket Süreyya Aydemir’in Menderes’in Dramı’ndan1 bazı hatırlatmalar yapınca “Hoca, sen tarih bilen adamsın, ben okuyup etmem, anlat da öğreneyim. Gerçi fikrim değişmez ama bilmek iyidir. Sen ne dersin, yazık etmediler mi o koca adama” deyip kesmişti konuşmasını.

Sözü alıp başka yerlere taşımıştık kapı ötesi komşumla. Köyden gelip buranın yerlisi olmaya çalıştığını, mısır satmak dahil yapmadığı iş kalmadığını, bu genişçe bahçeyi gösterirken “açgözlü” müteahhitlere karşı nasıl direndiğini, “Her şey para değil, ama onun esiriyiz” demesini arkamda bırakıp sokağımıza çıktım. Sığla ormanından geçip göle doğru yürüdüm. Efil efil bir esinti başlamıştı gölden doğru...

Sevgili ustam, kadim dostum Tarık Dursun K.’nin namlı sözünü hatırlamıştım birden:

Zorlama!

Bir de o güzelim kitabının adını:

İmbatla Dol Kalbim2

Ne güzel başlardı o öyküsü.

Akşamın alacası kentin üstüne indiğinde Alsancak’taki eski tahta iskeleye 17.40 vapuru ağır ağır yanaştı.

Ve Tarık abi kulağıma üflüyordu adeta o şen şakrak sesiyle:

Hey, çocuklar, imbat çıktı!


1 Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı?, Remzi Kitabevi, 2023, s.512.

2 Tarık Dursun K., İmbatla Dol Kalbim, İthaki Yayınları, 2022, s.138.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anlatısız toplum 19 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları