Feridun Andaç

‘Birikim’ mi, ‘liyakat’ mi dediniz?!

15 Ağustos 2023 Salı

Ülkenin son yirmi yıllık toplumsal, kültürel yaşamında aşinası olduğumuz bir 

durum olsa da gene de merak edip Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne yapılan yeni atamanın “kahraman”ının öyküsüne baktım. Yazıdan önce fotoğraflar çıktı karşıma. Aynı karede olmak sanırım ilk ölçü! Sonrasında “aykırı” bir dolu söylemin “çıkış”ın kahramanı olarak kendini göstermek...

Tiyatro kariyerindeki durumu, konunun uzmanlarını ilgilendiriyor elbette. Neyi/ne kadar yapıp edebilme, yürütebilme becerisi onların değerlendirmelerine kalmış bir şey.

Kurumsallaşan, kökleşen bir tiyatro geleneğinin çıtasını, bence Muhsin Ertuğrul epeyce yükseklerde tutmuştu.

Devlet Tiyatroları’nın tarihine baktığımızda bunun zaman zaman zafiyete uğradığı dönemler hep siyasetin “kültür”e “ayar” verdiği süreçler olmuştur.

Oysa, öylesi kurumlar özerk olmalı, yönetim kadrosu o kurumun çalışanlarınca belirlenmeli, ilke olarak da kendi içinden çıkmalıdır.

Devlet Tiyatroları’nın bu konuda epeyce “yara” aldığını düşünüyorum.

Daha önce de yazıp söylemiştim bir gazeteye genel yayın yönetmeni, bir üniversiteye rektör olarak atanan iki tanıdığım kişi hakkındaki görüşüm şuydu: Sizi bir yere atadılar mı üç şeyi sormalısınız kendinize:

-Ben bu makamı/yeri dolduracak birikime ve yetkinliğe sahip miyim?

-Beni neden buraya atadılar?

-Benden ne bekliyorlar, ne istiyorlar?

Sanırım bu soruları bizden 

önce o kişilerin kendilerine 

sorması gerekir.

CAZİP TEKLİF!

Rahmetli Prof. Dr. Şerif Aktaş’la Ankara’da bir toplantıda rastlaştığımızda, lise edebiyat ders kitabı yazımı konusunda bir öneri getirmişti. “Dışarıdan eleştirmek yerine gelin bunu birlikte yapalım hem de iyi kazancınız olur” 

demişti. Yapabileceğim bir şey olsa da “parti devleti” ile akçeli 

işlere girmeyi ilke olarak istemediğimden kabul etmemiştim bu önerisini.

Bir yerde olmak, bir yerde yan yana görünmek yeterliydi böylesi kapıları aralamak için.

Başka bir teklifi iktidar 

partisinin kurucu kadrosunda 

yer almış bir arkadaşım aracılığıyla aldığımda da yanıtım çok netti: “Hayır!”

Özgür düşüncenin olmadığı yerde özgür sanat yapılamaz.

Yıllar önce Shakespeare’in Macbeth oyununun Devlet Tiyatroları’nda başına gelenleri hatırlayalım, hatırlatalım isterseniz:

Devlet Tiyatroları’nın Macbeth’i bu ayki oyun planından çıkarmasının nedenini bu eserin iktidar konusunda yaratabileceği kuşkularda aramak, iktidarı da ona bağlı bir devlet dairesi olan DT’yi de ancak önemsemek anlamına gelebilir.” 1

Bu sene Macbeth oyunu Devlet Tiyatroları’nın programından çıkartıldı. Oyun, iktidar hırsıyla suç işleyerek yükselen Macbeth’in paranoyaklaşarak aklını yitirmesi ve trajik sonunu anlatıyor. Oyunu izleyen bakanlık yetkililerinin gördüklerinden pek hoşlanmadıkları söyleniyor. 2

Eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin ise o günlerde şunu söylemişti:

Sanat kurumları özerktir, sanat kurumları seyircilerine karşı sorumludur. Tüm dünyada bu böyledir. Oyun yasaklaması kabul edilemez bir uygulama olur. Dünyaya en kısa yoldan rezil olma yolu, Shakespeare’i yasaklamaktır. Dünyada en çok oynanan oyundur Macbeth. Böyle bir sansürle gündeme gelmemiz utanç verici.” 

Bakalım “yeni kahraman”ımız tüm bunları aşarak “özgür sanat/tiyatro” ortamı yaratabilecek mi görünen “birikim”iyle!


1 Ahmet Cemal, “Macbeth’ten Korkmayın!”, Cumhuriyet, 3 Kasım 2014

2 Özgür Mumcu, “Macbeth Oynanmasın”, Cumhuriyet, 3 Kasım 2014



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anlatısız toplum 19 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları