Feridun Andaç

Adsız, sansız kent

26 Mart 2024 Salı

“Umursamazlık hâkimdir burada. Eşsiz olanın ortadan kaybolmasına neden olur.” 

Byung-Chul Han


Öteye geçiyorsunuz burada. Zamanın mührünü çözen yerler, mekânlar, yıkıntılar içinde. Yer ve ruh enkazı bir arada. 

Yolda, çocukları için “iki ekmek parası” isteyen kadının kederini sesinden anlıyordunuz. Elimi eline uzatırken yalnızca gözlerine baktım. Acı vardı orada. 

Her adımda çelişkiler yumağında bir kentle karşılaşıyordum. Suskunluk muydu bu duruş, yoksa umursamazlık mı? 

Bu kez her şeye kıyısından bakmak istedim. Üç gün boyunca yoğun konuşmalar, tartışmalar, dile getirilen düşünceler bu kentin gelecekteki bugününe dairdi.

Sessiz, derin bir öfke vardı; ama çaresizlik ise bir türlü tanımlanamıyordu.

Tam da “Türk-İslam Sentezi”nin buluştuğu kavşaktaydık burada. Model bir ülke yaratmak için, adeta “laboratuvar kent” olarak seçilmişti burası. 

Yağma ve yoksulluk vardı. “Zenginlik” imajı yaratabilmek için ne varsa karşınıza çıkıyordu her yerde.

Duvar boyu afişler,

Din, İslam çağrısı yapan bilbordlar,

“Ulu Hakan” konferans paletleri,

Yok edilen mahallelerin yerine beton mantarı gibi dikilen binalar,

“Kentsel dönüşüm” manzaraları, Parıltılı AVM’ler,

Üretemediğin teknolojinin çöplüğünü andıran acenteler...

Yaratılan bu “cilalı imaj devri”nin arkasında ortaçağ zihniyeti pıtrak gibi her yeri sarıp sarmalamıştı. 

Göz göz olmuş keder dediğim şey burada her adımda karşımıza çıkıyordu. 

Suskunluk, umarsızlık yağmuru yağdırılmıştı buraya. Körleşme, verimsizlik, kayıtsızlık bundandı.

Sofralarında her gün nelerin eksildiğini bilemeyen, geleceğini bugünden çalan zihniyetin inanç tacirliğine tutsak edilen yığınlarla karşılaşıyordum her konuştuğumla.

Biçarelik, çaresizlik nidasına dönüşmüştü burada.

“Neler gördüm, neler yaşadım burada” diyordu saraç İlhami. Her şeyin tükendiğini, kendi mesleğinin de son temsilcisi olduğunu anlatıyordu. 

Bakırcılar, demirciler, kevelciler, kavaflar, debbağlar çarşılarını aradı bakışlarım “eski kent”in izini sürerken.

Hacılar Hanı bir mezbelelikti. Kamburoğlu Hanı ölüm sessizliğinde bekliyordu. Nazik Çarşı başkalaştırılmış, tek tipleşen her dükkân kepenk indirmiş, zamanın ruhunu hatırlatan bir “kamp” gibiydi...

Gümrük Hamamı, Gümrük Camisi, az ötede yıkıntılarına bekçilik eden misyoner okulunun çağrıştırdıklarında duruyorum bir an. 

İçim el vermiyor Kongre Binası’nı gezmeye. Bir ulusun uyanış mücadelesinin ateşlendiği kentle, ulus devletin kuruluşunu simgeleyebilecek bir müze kurmak yerine, el koyulan Sanasaryan Mektebi’nin o görkemli binasında, bir derslik mekânında açılan “yer”e sıkıştırılmış okul sıraları, iğretice duran fotoğraflar, etiketlenmiş adlar...

Siz bunlara bakarak bu gerçekleştirilen kongreyi, onun amacını/ ruhunu okuyacaksınız demek!

Ellerinden gelse adını bile kazıyacakları Mustafa Kemal orada yoktu sanki! Bu kent yalnızca yağmaya, yıkıma, inanç tellallığına ev sahipliği yapmıyor bugün; ülkenin giderek karanlığa sürüklenmesine, cemaat ve tarikatların Vahhabi zihniyetini egemen kılmasına zemin hazırlıyor.

Mola verdiğim bir çay evinde, biri anlatmıştı. Yakın köylerden birinde, 30 hanelik köyden 17 kadın eşlerinden boşanmış, Adıyaman’a, Menzil Tarikatı’na gitmiş “şeyh”lerine hizmet etmek için. 

Yolu yol eyleyenlerin ülkesindeyiz. Burası da o ülkeden bir kent.

Romancı Naipaul’e bir zamanlar kızıp, onu İslam-Afrika-Yoksulluk düşmanı diye suçlayıp ülkemize gelmesine karşı çıkanlar nerelerdesiniz?

Gelip bu kente bakın.

Merak ediyorum, acaba sizler bu kez kime kızacaksınız? 

Din tacirlerine mi?

İslama mı? 

Yoksulluğa mı? 

Basiretsiz siyasetçilere mi?

Yoksa suskun, mesleksiz, umarsız, tembelleştirilen halka mı?

Sömürge aydınlarına mı?

Küresel sermayenin simsarlarına mı?

Hadi, çıkarın sesinizi biraz. 

Dilerseniz, önce, açın, Nehrin Dönemeci’ni okuyun; sonra da “kendi Afrikanız”a bir yolculuğa çıkın...


V.S. Naipaul, Nehrin Dönemeci, çev. Aslı Biçen, 2023, Alfa Yayınları.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları