Tek ülke, ‘çok’ realite

07 Ocak 2021 Perşembe

Siyasal İslamın totaliter arzuları toplumu böldü. Bugün Türkiye vatandaşları aynı “realiteyi” paylaşmıyor. Birbirinden çok farklı en az iki “realiteden” söz etmek olanaklıdır: Siyasal İslamın “hakikat rejiminin”, “özdeşleşme nesnelerinin”, yeni bir tarih yazmaya çalışan, nostaljik fantezilerin oluşturduğu “realite” ile Cumhuriyetin laik demokratik denemeleri ve çabalarının mirasının, “Aydınlanma” geleneğine dayalı bir “hakikat rejiminin” “realitesi”. Bu ikinci “realite” içinde, “Kürt sorunu” etrafında şekillenmiş bir “realite” daha var. Bu koşullarda, ülkede bir ortak “realite” oluşmadan görece demokratik bir rejim restore edilemez.

İKİ TAKTİK

Karşımızda iki siyasi taktik var. Birincisi: Siyasal İslamın AKP rejimi, öbür realiteleri yok ederek ülkeyi kendi realitesi altında birleştirmeyi başaramadığını, 19 yıl sonra hâlâ “kültürel egemenliğini” kuramadığını, “rıza alma” kapasitesinin (“Gezi”den bu yana) her gün biraz daha zayıfladığını gördükçe, daha çok baskı ve şiddete başvuruyor.

Hapishaneler dolup taşıyor, sürekli yenileri yapılıyor. Son olarak Demirtaş, Kavala derken, Kaftancıoğlu’nun “suç işlemeye tahrik”, “suçu ve suçluyu övmek” suçlamasıyla 9 aydan 10.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacağını, Fikri Sağlar’ın, yargının bağımsızlığını sorgulayan bir kanaatini belirttiği için, hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan resen soruşturma başlatıldığını, Boğaziçi öğrencilerinin sabaha karşı evlerine kapıları kırılarak girildiğini, tutuklananların cinsel tacize varan “çıplak arama” baskısıyla darp edildiğini okuyoruz. Bu, her başını kaldıranı açık şiddetle ezmeye kararlı rejimin doğasını artık çok iyi kavramak gerekiyor.

İkincisi: Genel olarak muhalefet, özel olarak sol muhalefet yıllardır kendine siyasal İslamın realitesi içinde, oranın “hakikat rejimine” uyumlu adaylarla ve politikalarla yer bulmaya, oradaki insanların ekonomik taleplerini ve sorunlarını biteviye vurgulayarak oy almaya çalışıyor. Bu taktik, insanın salt rasyonel - ekonomik - biyolojik değil, etik değerlere, öz saygıya ve “öteki” tarafından görülmeye önem veren bir yaratık olduğunun ısrarla unuttuğu için amacına ulaşamıyor. Emekçiler, yoksul halk sınıfları ekonomik sorunlarını gayet iyi biliyorlar. Onları “biyolojik varlıklarına” indirgeyen politikalara da değerlerini, inançlarını, kısacası kültürlerini küçümseyen (saygısız) tutumlar olarak tepki gösteriyorlar.

ÇARPICI BİR ÖRNEK

Hafta sonunda, Sakarya’da emekçi kesimden bir kadınla yapılan TV söyleşisi çok canlı ve çarpıcı bir örnek oluşturuyordu. Emekçi kadın, enflasyonun farkında, eşinin aldığı 1500 TL ile geçinmenin olanaksızlığının da (oğlunun evinde yaşıyorlar)... Kadın “devlet kaşıkla veriyor kepçeyle alıyor”... “Tayyip sürahisini sonuna kadar dolduruyor, halkınkine yarısına kadar koyuyor, sonra onu da alıyor”... “Ben sonuna kadar Tayyipçiyim”... TV soruyor: “Bugün seçim olsa kime verirsin?” Cevap: “Ben Tayyipçiyim” ... “Kime vereyim? Var mı doğru dürüst bir insan”...

Bu emekçi kadın, ekonomik alanda olup bitenin fakındadır. Lenin’in “ekonomizm” uyarısını anımsarsak “bunları dinlemeye ihtiyacı yoktur”. İkincisi, Tayyip onun için ekonomik bir aktör değil, vazgeçmeye hazır olmadığı bir “özdeşleşme nesnesidir”. “Özdeşleşme nesnesi” kimliğin türlü dağınık unsurlarını bir arada tutarak bir bütünlük algısı yaratır. Bu “özdeşleşme nesnesinin”, bu konumu sarsılmadan, birey bu nesneyle uyumlu olmayan önermelere kapalı kalmaya devam eder.

Bu “özdeşleşme nesnesinin” konumu, onun iktidarını sorgulamadan, onunla özdeşleşenleri muhatap alarak (saygı göstererek-Levinas) düşüncelerini eleştirerek diyalog kurmadan ve gelecek tepkileri göze almadan sarsılmaz. Bu pratiği hakkıyla gerçekleştirebilmek için, muhalefet önce kendi saflarını tahkim etmeli, kendi ortak “realitesini” temsil eden sade bir söylem yaratmalı, bunun arkasında da bir siyasi güç olduğunu kanıtlamalıdır.

O zaman bu emekçi kadının “realitesinin” karşısına bir başka “doğru dürüst adam” seçeneği koymak mümkün olabilir. Kısacası muhalefet ve sol hareket, ekonomik çıkarların, içinde dile getirildiği değerler, inançlar ve genel olarak kültür alanında, özgünlüğünü kaybetmeden hareket etmeyi öğrenmek zorundadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları