Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Soğuk Savaş’ 2.0

20 Eylül 2021 Pazartesi

Geçen hafta, Avustralya’ya nükleer denizaltılar edinme olanağı getiren AUKUS (ABD, İngiltere, Avustralya) anlaşması, yeni bir “Soğuk Savaş” savını yine canlandırdı.

‘YENİ SOĞUK SAVAŞ’

Putin Rusyası, ekonomik ve siyasi olarak toparlandıktan sonra, “yakın çevresini” yeniden bir nüfuz alanı olarak kendine bağlamaya girişince, “Batı” medyası, bir yeni “Soğuk Savaş”tan söz etmeye başlamıştı. Rusya’nın Ukrayna, Kırım, Gürcistan’a müdahaleleri, Suriye’deki varlığı ve NATO üyesi Türkiye’ye S-400 satışı gibi gelişmeler yeni bir “Soğuk Savaş” savını destekliyordu. 

Tartışma derinleşince, Rusya’nın yeni bir hegemonya adayı olarak yükselme şansının olmadığı anlaşıldı. Her şeyden önce bir ölçek sorunu vardı. Tarihsel olarak her hegemonya düzeni bir öncekinden daha büyük bir ölçekte oluşuyor. Rusya’nın ne ekonomisi ne de devleti, ABD karşısında hegemonya adayı olarak yükselmesine olanak verecek çaptaydı. İkincisi, tarihsel olarak her hegemonya adayı mutlaka yeni bir ekonomik hatta siyasi-kültürel model, teknolojik kapasite sunarak bir çekim merkezi yaratıyor, çekim alanına giren ülkelerin egemen sınıflarına yardımcı olabiliyordu. Putin Rusyası bu açıdan da gereken özelliklere sahip değildi. 

Çin’de hızlanan ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasi dönüşümler, ABD’nin Afganistan’dan çıkarken, dış politika önceliklerini, Çin’in bir hegemonyacı güç olarak yükselmesini önleme amacına göre düzenlemeye başlaması, bölgede şekillenen ittifaklar zinciri, “Soğuk savaş” savlarını yeniden canlandırmaya başladı.

BU KEZ FARKLI

Soğuk Savaş” savının bu kez çok daha sağlam dayanakları var. Çin, 1.5 milyar nüfusuna ek, ABD ile kolaylıkla kıyaslanabilecek büyüklükte bir ekonomiye sahip. Ekonomik alanda başlayan dönüşümler, 2007 küresel finansal krizinden bu yana ilk kez bir ülkede neo-liberal ekonomik modelden farklı bir modelin şekillenme olasılığına işaret ediyor: Çin yönetimi, devlet kapitalizmini güçlendiriyor, piyasanın, dev teknoloji şirketlerinin gücünü sınırlıyor. Yeni ekonomik model sermaye ihracatını, dış ticareti desteklerken ulusal ekonomiyi derinleştirerek dışa bağımlılığı azaltarak güçlendirmeyi hedefliyor. 

Gelir dağılımındaki aşırı bozulmanın Batı ülkelerinin toplumsal dokularında yaptığı tahribatı değerlendiren ÇKP, “ortak refah” sloganı ile ekonomik artığın dolaşımında alt sınıflara yönelik bir “yeniden-dağılım” paketi hazırlıyor. 

Yeni model, yeni duyarlılıklar gerektirdiğinden, iki grup gelişme dikkat çekiyor: Birincisi, ÇKP yönetiminde neo-liberal dönemde bürokraside ve parti içinde yükselen liderlerin geriye itildiği Şi gibi Mao geleneğine sadık kadroların önce çıkmaya başladığı görülüyor. İkincisi, ÇKP, hem popüler kültürü hem de eğitim sistemini, tarih ve toplum (kendi tanımladığı biçimiyle) bilincine sahip öznellikler yetiştirme yönünde yeniden şekillendirmeye, “yabancı” unsurları tasfiye etmeye, hatta cezalandırmaya yöneliyor. Bunlara ek, Çin devletinin, nüfus kontrolü, denetleme, izleme, gözetleme ve veri toplama alanlarında son derecede yetkin, hatta belki de dünya çapında rakipsiz teknolojilere, sitemlere sahip olduğu, veri toplama alanının tekelini özel teknoloji şirketlerine kaptırmamaya kararlı olduğu görülüyor.

Ölçek sorununa geri dönersek, “kuşak ve yol projesi”, borçlandırma (sermaye ihracı) ile kurulmuş bağımlılık ilişkileri, uzay çalışmaları, “Yapay Zekâ”, kuantum bilgisayarı, toryum temelli bir yeni teknolojiye dayanan yeni nükleer santral gibi gelişmelerin, Çin devletine büyük ekonomik, teknolojik /askeri, hatta siyasi avantajlar sağladığını da söyleyebiliriz.

 Eğer tüm bu gelişmeler bir araya gelerek kaynaşmaya başlayabilirlerse neo-liberalizme ve liberal demokrasiye alternatif yeni bir “kriz yönetim” modeli (düzenleme sistemi) oluşabilir. Bu olasılık, bir hegemonya kurma sürecinin ekonomi, kültür ve yönetişim açısından maddi zeminini oluşturabilir.

ABD’li analistlerin ekonomik, teknolojik yarışa ve Asya-Pasifik alanında Quad (ABD, Japonya, Hindistan, Avustralya) ve AUKUS (ABD, İngiltere ve Avustralya) gibi güvenlik anlaşmalarına vurgu yapıyor olması, yeni “Soğuk Savaş” savını destekliyor. Ancak Tayvan, Kuzey Kore, karasularının sınırları gibi kritik sorunlar, sıcak bir çatışma olasılığını da canlı tutuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları