Savaş Davulları ve Türkiye

11 Haziran 2012 Pazartesi
\n

\n\n\n

Geçen hafta Suriye sorununa ilişkin tartışmalarda, askeri müdahaleçağrıları yoğunlaştı, parmaklar Türkiyeyi daha doğrudan, daha sık göstermeye başladı.

\n

Hava değişiyormuş

\n

The Economiste göre Suriyede bir tampon bölge oluşturma çağrıları Batılı hükümet çevrelerinde 25 Mayıs, Hula katliamından sonra, aniden güçlenmiş. Bu hükümetler, yakın zamana kadar bir tampon bölge oluşturmak için gerekli askeri müdahaleye karşıymışlar. Artık bu hava değişiyormuş.

\n

Askeri müdahale yerine, diplomasiye bir fırsat tanımaya çalışan Annan planı da geçen hafta sonuna doğru tükenmeye başlamış görünüyordu. Salı günü gazeteler Annanın diplomasi sürecine Rusya ve İranı da katmak istediğine ilişkin bir haberi dolaştırıyorlardı. Ignatius, Washington Postta Annanın bu önerisine ilişkin, Devreye giremezse, geriye tek olasılık kalıyor, o da iç savaşın derinleşmeye devam etmesi diyordu.

\n

The Guardiandaki yorumunda Kosova deneyimini anımsatan Lord Owene göre, Rusya katılırsa, tampon bölge savaşa gerek kalmadan kurulabilirdi. Ancak, perşembe günü Annanın Birleşmiş Milletlere sunduğu rapor çok karamsardı, lafı deniz bitti demeye getiriyor, askeri müdahale çağrısı yapmasa bile Batılı ülkeleri daha güçlü tavır olmaya çağırıyordu.

\n

Aynı gün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clintonun Annan planı sonuç vermiyor”, İngiltere Dışişleri Bakanı William Haguein Annan planı bu güne kadar başarılı olamadı açıklamaları savaş yanlısı çevrelerde adeta diplomasi bitti olarak yorumlanıyordu (The Daily Telegraph 08/06).

\n

Evet belki, savaş olasılığı, tampon bölge gereği üzerine konuşmalar yoğunlaşıyor askeri müdahaleçağrıları artıyor, ama The Economiste göre Batılı ülkeler açısından askeri müdahale henüz gündemde değil.

\n

‘Haydi Türkiye, göster kendini...’

\n

Çünkü, böyle bir müdahale ancak bir BM kararı kapsamında gerçekleştirilebilir. Rusya ve Çinin onayı olmadan BM Milli Güvenlik Konseyinden bu yönde bir karar çıkması olanaksız. İkincisi, Batılı güçler, 23 milyon nüfuslu, modern silahlara sahip bir ülke olan Suriyeye askeri müdahale konusunda çok istekli değil.

\n

Askeri müdahale zor, uzun, çok kanlı olur diyor The Economist ve ekliyor: Böyle bir müdahale, Türkiyenin ve Arap Birliğinin açık desteği olmadan düşünülemez bile”.

\n

The Independenttan Mary Dejevski, Demokratik isyan görüntüsüyle başlayan bir şey daha şimdiden kendini etnik, dini bölünmelerde ifade ediyor”... üstelik, Esad Batının sandığından daha fazla toplumsal desteğe sahip saptamalarını yaptıktan sonra Esadın gitmesi kavgayı bitirmez. Amerika, İngiltere, Fransa böyle bir şeyin içine neden girmek istesinler ki? diyor. Üstelik Suriye sorunu daha şimdiden Lübnan, İran, Ürdün, İsrail ve Türkiyede iktidarları tehlikeye sokacak olası bir yangına işaret etmeye başladı.

\n

Kissingerin Washington Postta yayımlanan uyarısı tam da bu noktaya işaret ediyordu. Kissinger, 2005 yılında BMde kabul edilen R2P (Responsability to Protect- Koruma Sorumluluğu) doktrininin, tutarsızlıklarına, uluslararası düzene getirdiği risklere değiniyordu. Özetle, Kissinger, devletlerin içişlerine karışmanın, ulusal egemenliklere dayalı uluslararası sistemin temelini kuran Westefalya Anlaşmasını geçersiz kıldığını vurguluyor, Her otoriter rejime karşı ayaklanmayı destekleyecek miyiz? Bu doktrin başka güçlere, uygun buldukları konularda, koruma sorumluluğuyetkisini kullanma hakkı verecek mi diye soruyor. Sonra da Her rejim değişikliği, tanımı gereği ulus inşa etme zorunluluğunu beraberinde getirir. Bu başarılamadığı takdirde uluslararası düzen dağılırdiyor.

\n

Prof. Joseph Nye de geçen hafta yayımlanan bir yorumunda, R2Pnin fiziki kapasitenin ötesinde mantıklı bir başarı olasılığını gerektirdiğine ve Suriye sorununda bu koşulların eksikliğine dikkat çekiyordu. (Project Syndicat 8/06).

\n

Kissinger, hem müdahalenin sorunları hem de rejim değişikliğiulus inşası zorunluluğu ilişkisinde kesinlikle haklı. Financial Timestan Gideon Rachmanın bir yorumundan anladığım kadarıyla, Batılı güçlerin deboğazına kadar borca batık, son derecede kırılgan uluslararası ekonomik ilişkiler ortamında, Afganistan, Iraktan sonra, Müslüman dünyasında yeni bir müdahaleye, hele ordusu, nüfusu ve İranla bağları göz önüne alındığında, Suriyede yeni bir savaşa daha hazine ve kan dökmeye ne mecali ne de isteği var. Ama bu müdahale olasılığını dışlamıyor.

\n

Rachmana göre bir müdahale olacaksa bölgesel güçler başı çekmeli”. “Bırakındiyorsınır boyunca korunaklı bölgeyi Türkler kursun. Bırakın gerekli ileri teknoloji silahlara harcanacak serveti Suudiler sağlasın. Eğer NATO bir rol üstlenecekse bu lojistik destek olsun.

\n

‘Bizi tuzağa düşürdüler...’

\n

AKP hükümetinin, bu havaya kapılmaması, çok dikkatli olması gerekiyor. Batı medyası askeri müdahaleyi kolaylaştırmak için ne gerekirse yapıyor, yalan ya da saptırılmış haberler üretmekten çekinmiyor. Irak savaşında çekilmiş fotoğrafları servis ettiler, YouTubefilmlerini, başka kaynaklardan doğrulatmadan, zamanına, mekânına bakmadan haber bültenlerinde kullanıyorlar, isyancılar denen şeyin propagandasını haber diye satıyorlar, böylece bizleri savaşa uygun bir ruh haline sokmaya çalışıyorlar. 25 Mayısta 100den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan Hula katliamından sonra da aynı şey oldu. Medya hiçbir araştırmaya dayanmadan, hemen Suriye devletini suçladı.

\n

Halbuki, Suriye hükümeti ne diyeceğini bilemezken Katolik örgütü, Vox Clamantis, resmen muhalefeti suçlamış. Suriyede 100 binden fazla personeli, yaygın bir istihbarat ağı olan Rusya kısa sürede önemli bilgilere ulaşmaya başlamış, katliamdan sorumlu olan 13 kişinin adını Suriye gizli servisine vermiş. Olaydan beş gün sonra da Rossiya 24 haber kanalı, olayı ayrıntılarıyla sergileyen bir belgesel yayımlamış. Bu katliam, Batının tavrı, Rusyanın kuşkularını daha da derinleştirmiş (Thierry Meysan, Voltairenet.org, 05/06)

\n

İngiltere televizyonu Kanal 4ün habercisi Alex Thomsonun ve ekibinin başına gelenler de isyancıların askeri müdahaleyi çabuklaştırmak için başvurdukları yöntemleri gözler önüne seriyordu. Bu gazetecileri, tehlikeli bölgeden sağ salim çıkarmak için gelen birileri, götürüp Suriye ordusunun ateş hattına bırakmış. Suriye hükümetinin katliamlarını haber yapmak için giden bu yararlı gazeteciler, Thomsonun deyimiyle tuzağa düşürülmüşler; az kalsın bizzat kendileri yeni bir katliam haberi olacaklarmış.

\n

Sakın, AKP hükümetinin Suriye politikası, bölgede güç oluyorum, sorun çözüyorum derken ülkeyi bu gazetecilerinkine benzer bir tuzağa sürüklemesin? Zaman çok hızlandı, Batının işbirliği yapılacak güçlü lider”, “yenilikçiler diye pohpohladıkları bir de bakıyorlar, rejim değişikliği konusu olmuşlar, ülkeleri de kurtlar sofrasında servis ediliyor...

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları