Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Bu Çin niye böyle yapıyor?’

02 Mayıs 2024 Perşembe

Bir Wall Street Journal yazarı soruyor: “Çin neden ihtiyacı olduğundan daha fazla otomobil üretiyor?” (28/04). Çin yılda 40 milyon otomobil üretiyor, bunun yalnızca 22 milyonunu ülke içinde satıyor. 

FAZLA KAPASİTE NEREYE GİDİYOR?

Bu 18 milyon araçlık “fazla kapasite”, dünya piyasalarına, özellikle de zengin ülkelere gidiyor. Batı medyasında, Çin’in, otomotiv sanayisini, özellikle elektrikli araçlar piyasasında, tehdit ettiğine ilişkin yazıların sıklaşması da bundan. Financial Times’ın aktardığına göre, Avrupa elektrik araç piyasasında, Çin’den gelen araçların satışları 2020’de 1.6 milyar dolardan, 2023’te 11.5 milyar dolara yükselmiş. Bunların piyasa payı da dört kat artarak yüzde 8’e ulaşmış; 2027’de bu oran yüzde 20’ye çıkacakmış. 

Çin ekonomisi olgunlaşırken büyüme oranı da yılda ortalama yüzde 7-9’lardan yüzde 4-5’lere gerilemeye başlıyor. Buna karşılık Çin, imalat sanayisinde kapasite inşa etmeye devam ediyor. İç piyasadaki talebi aşan üretim fazlasını ihraç ediyor. Çin’in ticaret fazlasının 2022- 23 döneminde toplam 1.7 triyon dolara ulaştığını aktaran bir Foreign Affaires makalesine (27/03/2024) göre, “Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Japonya ve diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bu eğilimin devam edeceğinden, Çin’in ekonomik yavaşlamadan çıkış yolunu ihraç etmeye hazırlandığından endişe ediyorlar”. 

YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU... 

Peki, Çin niye “kapasite fazlası” üretiyor: Birincisi, “üretici güçlerini geliştirecek” (partinin yeni sloganı), toplumsal refahı artıracak artık değer yaratmaya devam etmek için. Ancak bu kapasite fazlasının ürettiği artı değer gerçekleşmesi, ürünlerin metalaşması, bunun için de dış piyasalara gitmeleri gerekiyor. 

Halen yüzde 28.4 payıyla dünyanın en büyük imalat sanayisine sahip Çin, birçok sanayi uzmanının katıldığı gibi (WSJ), “daha yaratıcı, daha rekabetçi”, giderek teknoloji bileşeni daha yüksek (elektrikli taşıtlar, güneş enerjisi panelleri, bilgisayar, cep telefonu, 5G...) ürünlerle dünya piyasalarında kendine yer açmanın ötesinde, egemen olmaya, diğer bir deyişle, yeni bir dünya düzenini inşa etmeye doğru gidiyor. 

Böyle uluslararası rekabetin sertleştiği dönemlerde, sanayi verimliliği görece düşük ekonomilerde ya üretim kapasitesi, istihdam yok olmaya başlar ya da bu ülkelerin devletleri üretim kapasitesini, istihdamı dünya ekonomisinden gelen rekabet karşısında koruyacak politikalara yönelirler. New York Times’ın aktardığına göre, son bir yıldır ekonomi basınında, IMF ve Dünya Bankası toplantılarında tartışılan konuların başında “sanayi politikaları”, “korumacı önlemlerde” artış geliyor. Bir IMF çalışmasına göre, özellikle gelişmiş ülkelerde bu yönde alınan önlemlerin hızla artıyor olması da bu yüzden. 

Diğer taraftan, otomotiv piyasalarında Avrupa Birliği-Çin rekabeti örneğinde olduğu gibi, üretkenlik düzeyleri arasındaki farklara bağlı olarak kimi zaman, korumacı önlemler de yeterli olmayabiliyor. Örneğin, bir Financial Times araştırmasına göre, Çin, iç pazarda 20 bin Avroya sattığı otomobilleri Avrupa’da 40 bin+ Avroya satabilmektedir. Bu koşullarda AB’nin ithalat vergisini yüzde 30’a hatta yüzde 50’ye çıkarması bile Çin şirketlerin kâr marjını caydırıcı olacak düzeyde etkileyemeyecektir. 

Aslında, yalnızca farklı verimlilik düzeylerinden değil, iki farklı “sermaye birikim rejiminin” kapasitelerinden söz ediyoruz. Çin modeli, ekonomiyi ve siyaseti birlikte düşünen bir anlayışa, devlet kapitalizmine tabi özel kapitalizme dayanıyor. Planlama, yönlendirme, mali teşvik, destek, gerektiğinde devletin doğrudan katılımı, şirketleri birleşmeye zorlayabilme, bu rejimin bileşenleri içinde. Neoliberal serbest piyasa modeli bu “Pekin modeliyle” ekonomik yollardan rekabet edemiyor. Kaçınılmaz olarak gündeme ya “Pekin modeli”ni kopyalamak ya da siyasi askeri yollardan direnmek geliyor. “Pekin modeli”nin, güçlü devlet, vasıflı disiplinli bürokrasi, gelir dağılımı dengelerini denetim altında tutmaya, toplumsal istikrara özellikle önem veren bir siyasi parti (“modern prens”) gibi özellikleri de var. 

Bu özellikleri neoliberalizmin atomize ettiği Batı toplumlarının kültürel, ideolojik dünyasına taşıyınca, plütokrasiyi (müstehcen gelir dağılımını) ve tarihin mirasını (sömürgecilik, faşizm, emperyalizm) düşünce karşımızda bir “süreç olarak faşizm” olasılığı şekillenmeye başlıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları