Enver Aysever

Sadece salgına karşı maske güvencedir, ötesi asla!

21 Eylül 2020 Pazartesi

Düzen mekteplerinden devşirilmiş akademik sıfatlarla kalem oynatanlara puanı zaman veriyor; çoğu o mükemmel terazide derin uykuya yatıyor. Çetrefil tartışma bu, eski ve pek övülen Türkiye’de de durum aynıydı. Cehalet salt bilgisizlik değildir, edindiği fikir parçalarını derinlemesine tahlil etmeden, güncellemeden yinelemektir de! Sağlıklı düşün tartışmasını iyice elimizden aldı AKP, hemen tüm vasatlar kutuplaşma sayesinde müşteri buldu kendine.

Atatürk tacirliği yeniden

Öteden beri “Atatürk maskesi” takarak iktidara soluk olanları izliyordum, şimdi kendilerini ortaya koydular. Saray çevresi çöken ekonomiyle baş başa kalınca gündemi eğip bükerek çıkış bulmaya çalışıyor. Milliyetçiler öyle kullanışlı ki bir grup Atatürkçü(!) söz konusu dış siyaset olunca, “Konu memleket meselesiyse, iç sorunlar unutulur, tek yumruk oluruz” diyerek AKP’nin ardına diziliyor. Hazin!

Doğu Akdeniz ve Ege sorunları elbette uzmanlık isteyen meseleler. Lakin dışişleri bakanı cahil olan ülkede herkes dilediğince sallamakta özgürdür. AKP, Cumhuriyet Türkiyesi’nin tüm değerleriyle oynadı. Bayramları bile ayrışmış ülkenin yurttaşlarıyız. Suriye, Irak, AB, Mısır, Yunanistan herkesle kavgalıyız. Kavga eden kim? Yoksul, okuryazar olmaktan uzak halkımız mı, yoksa neo-Osmanlı sevdasıyla yanıp tutuşan AKP mi? Bu siyasetin neresi milli?

Unutmayalım ki Macron ve Erdoğan aynı taraftadır. Milliyetçi duyguları bileyleyerek eriyen desteklerini güçlendirmek istiyorlar. Aynısı Yunan egemen siyaseti için de geçerlidir. Peki, soralım: “Ülke iktidarları tüm halkını temsil eder mi?” Tüm Fransız, Yunan halkını mı temsil ediyor başkanları? Akıllı dış siyaset halklar arasındaki benzerliği, ortaklığı güçlendirir. Neden askerlerin, siyasilerin milliyetçilik oyununa gelelim ki? Şu salgın günlerinde çaresiz ülkemin insanı ile Yunan, Fransız arasında ne fark var? Diyorum ya, usta hamleyle ardına dizdi milliyetçileri Erdoğan.

Kolay Atatürkçülük

Emre Kongar, “Atatürkçülük ne değildir?” diye yaklaştı konuya, iyi de yaptı. Bazıları sanki Atatürk sevgisi kendi tekelindeymiş gibi ahkâm kesti. Atatürk “aydınlanmadır” ilkin, onları rahatsız etmeye devam edeceğiz, milliyetçi hezeyanlarını “solculuk” diye yutturamayacaklar! Gelin güzel bir sınıflama yapalım. Hep andığım İlhan SelçukGardırop Atatürkçülüğü” demişti, ben de yenilerini ekleyeyim.

Sahil Atatürkçülüğü: Hiçbir sınıfsal kaygısı yoktur. Milli bayramlarda “Sarı saçlım mavi gözlüm neredesin nerde?” diye bağırmayı siyasal eylem sayar. Okuduğu gazete malum!

Postal Atatürkçülüğü: Sermayenin emrindedir. “NATO ne derse doğru der” diye düşünür. Ağzında “Gazi antiemperyalisttir” cümlesi vardır, lakin bu halkın çocuklarını darağacına götürmekten çekinmeyenlerin devamıdır. Ergen cümlelerle Atatürk sevdalılarını sömürür.

TÜSİAD Atatürkçülüğü: Bayramlarda duygusal reklam vererek halkı kandırırlar. Küresel kapitalizmin izindedirler. Eski Türkiye’yi özlerler. Laiklik diye bildikleri kendi egemenliklerini sürdürmektir. Saray’a da giderler, Anıtkabir’e de!

Rant Atatürkçülüğü: Çeşitli kılıklarda görünürler. Siyasi tacirlik başta olmak üzere yaşamın her alanında rastlanır onlara. Tek bir özgün fikirleri yoktur, her gün ezberlerini geviş getirir gibi tekrar ederler. Kimi kitap pazarlar, kimi şarkı, kimi de vekil olur. Özal’ı, Türkeş’i, Demirel’i hayırla anarlar!

Devrimci Atatürkçülük: Kurtuluş Savaşı’nda cephedeydiler; Köy Enstitüleri’nde öğretmen oldular; 12 Mart’ta Ziverbey Köşkü’nde işkence gördüler, darağacında can verdiler, 1 Mayıs 77’de vuruldular; 12 Eylül’den sonra dövüldüler, vuruldular, darağacına gittiler, yine de vazgeçmediler. Sermayeye karşı sınıf dediler, gericiliğe karşı aydınlanmayı savundular!

Kişi hangisi olduğunu bilir nasılsa…

Atatürk’ün askeri olmak!

Militarizm vurgusu, üstüne liberallerin pespaye propagandası ile aydınlar “asker” sözcüğüne hep mesafeli yaklaştı, haklılar. Eğer antiemperyalist kavgada düşmana kurşun sıkmak, ardından kalkınma mücadelesinde yurdun her yanında nefer olmaksa maksat, diyeceğim yoktur. Ancak darbelerle kirlenen kavram, kişiyi ayrışmaya itiyor. Nasıl “milliyetçiler” sermayenin kullanışlı askeriyse, düzen içinden haykırarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek de aynı anlamı taşır. Akademik apoletlilerin işine gelmeyen budur.

Bahçeli’nin hedef gösterdiği TTB yurt savunması yapmaktadır örneğin, hukukun üstünlüğü için gövdesini siper eden baro başkanları da öyledir. Mahpusta tutulan gazeteciler de! Onlardan öte Mustafa Kemal’in askeri yoktur, söz konusu yurtseverlikse, sınıf bilinciyle, insanının yanında olmaksa…

Aydın/entelektüel konforlu yerden konuşmaz. Hele hele popülizme hiç gereksinim duymaz. Maskeleri indirmek o kadar kolay değildir ayrıca. Hele Perinçek artıklarının işi hiç değildir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları