Doğan Satmış

Anadolu Nobel’leri artıyor, gururluyuz

10 Ekim 2015 Cumartesi

Irkçılığın en zayıf yanı, yine ırkçı olmak ve buna değer vermek ne yazık ki… Mesela aynı köyde yaşayan iki kişiden birinin, ötekini farklı kökeni nedeniyle dışlaması, sadece o köyün gerçeğidir. Çünkü karşılarına başka bir köylü çıktığı anda, o aralarında dağlar olduğunu sanan iki kişi, üçüncü kişinin gözünde aynı köyden iki kişiye dönüşür bir anda.
Bu ülkeler için de geçerlidir.
Mesela, Kürt diye ayırdığınız bir Anadolulu ile Kapıkule’den dışarı çıktığınız anda, ikiniz de “Türk” olursunuz.
Daha ileri gitmek de mümkün.
Bir Türkle bir Suriyeli veya bir Kuzey Irak Kürt’ü, bir Amerikalının gözünde “Ortadoğulu” olmanın ötesine geçemez.
Bir Amerikalı ile bir Afgan’ın uzayda, başka uzaylılarla karşılaştığını düşünün… Dünyalı deyip geçerler. Amerikalının “Hey, ben Amerikalıyım” deme çabaları ise arada kaynar gider.
Bir de Türkiye’den gönderilen Rum kökenlilerin Yunanistan’da “Türk” diye aşağılanmaları gerçeği var. Bu yüzden Atina’nın belli merkezlerine yerleştiler, üzerlerindeki bu etiketi göçten bu yana 100 yıl geçtiği halde atamadılar.
Benzer bir örnek de İsrail’de yaşandı. Türkiye’den göç eden Yahudiler, “Türk” etiketiyle yine belli bir merkezde yaşayıp belli sevinçlere ortak olabildiler.
Avrupa’daki tüm Anadoluluların da, kökenine bakılmadan “Türkler def olsun” ortak sloganıyla kovulmak istendiği başka bir gerçek.
Yani “köken” göreceli bir kavram.
Ama değişmeyen bir şey var: Coğrafi ortaklık.
Anadolu dünyanın her yerinde Anadolu. Anadolulu da öyle.
Bir Anadolulu olarak, Orhan Pamuk’un 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü alması kişisel olarak beni gururlandırmıştı. Türkçe konuşup yazan bir edebiyatçının gelmiş geçmiş milyarlarca insan arasından topu topu birkaç yüz kişi arasına girme başarısını göstermesi bir ayrıcalık oldu. Çalıştığım gazete, Pamuk’un doğduğu ilçede…
Şimdi Nobel Kimya Ödülü’nü alan Aziz Sancar’dan sonra, “Dünyanın en parlak bilim adamlarından biri, Mardin Savur’dan” diye gururlanıyorum.
Beni ilgilendiren, Sancar’ın etnik kökeni değil, ikimizin de doğdukları yerlerin yakınlığı: Aralarında sadece 180 kilometre var…
Osmanlı topraklarında doğmuş ve Nobel almış 3 kişi daha var. Gurur kaynağı bu üç kişi de İvo Andriç, Yorgo Seferis ve Elias Canetti
“Drina Köprüsü”yle tanınan Bosnalı Andriç, İzmirli şair Seferis ve Bulgaristan doğumlu romancı İspanyol Yahudisi Canetti. Her üçü de birer Osmanlı olarak doğdu. Böylece ucundan tutacağımız Nobel’li sayısı 5’i buluyor.
Ne mutlu…
Biraz yükseğe çıkıp dünyaya bakınca, ne sınır gözüküyor, ne de ülkelerin gelişmişlik farkı: Aynı karalar, aynı denizler.
Nobel’lerin tümü de o karalar ve denizlerde yaşayan insanların ürünü.
Zaten hepsinin eserleri de tüm insanlık için değil mi zaten?
Şimdi Aziz Sancar’ın başarısını kutlamak ve onun, “insanlığın başına bela” olmuş kanseri de yenmesi için dua edeceğiz.
Evet, bu ülkede gençleri iyi eğitemiyoruz.
Evet, bu ülkenin yöneticileri, gençlerin eğitime olan ihtiyacının pek fazla bilincinde değiller ama…
Kendine güvenen ve çalışmaktan kaçmayanlar endişe etmesin…
Biraz çabayla Nobel almaları hayal değil…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Volkan nasıl patladı? 21 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları