Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
19 Mayıs ruhu: Yalnızlaşmadan yalnızlaştırmak
Halide Edip, Ateşten Gömlek’te anlatıcısına, “bende her savaşı kazandıktan sonra ordumuzun neden yenildiğini anlamayan gizli bir kızgınlık vardı” dedirtir. Yani askeri cephede kahramanlıklar, kazanılan muharebeler vardır; ancak devlet yine de çözülmekte, saltanat binası içten içe çökmektedir. Dönemin yurtseverlerine hükmeden ruh halinin en iyi özetidir. Neden böyledir?
19 Mayıs’ta sahaya inen Kemalist liderliğin bu soruya verdiği yanıt bellidir: Sadece askeri kurtuluş yetmez; çünkü iç cephede siyasal düzen zaaflıdır, devletle halk arasındaki makas açılmıştır. Kurtuluş sadece askeri bir zafere değil, halkı kazanan yeni bir siyasal kuruluşun örgütlenmesine de dayanmalıdır. Yani kurtuluş, askeri olduğu kadar politik de olmalıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bu okuma biçimi, Mustafa Kemal Paşa için kesinleşmiştir.
Bir kısa teorik hat çizelim burada. Gramsci İtalyan faşizminin hapishanelerinde fikirle direnirken teknik anlamda askeri düzeyle, askeri-politik diye adlandırdığı düzeyi birbirinden ayırır ve şöyle der: “Ezilen ulus başlangıçta egemen askeri güce, sadece ‘askeri-politik’ olan bir güçle, yani askeri bir karakter taşıyan refleksleri kışkırtma maharetine sahip siyasal bir eylem biçimiyle karşı koyar.”
Bizim kurtuluş stratejimizi de açıklar bu saptama. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın Nisan 1920’de Yunus Nadi Bey’e “evvela Meclis, sonra Ordu” demesi bundandır. Askeri kurtuluşun yolu, milli ve demokratik bir siyasal örgütlenmenin inşasından geçmektedir. Ne emperyalizme karşı saray, ne de saraya karşı emperyalizm tercihi vardır. Özetle Kurtuluş Savaşı, dış ve iç egemenlik mücadelesinin ortaklaştırılmasıdır. Bu ise rahmetli Bülent Tanör hocanın Kurtuluş-Kuruluş kitabında tüm çıplaklığıyla anlattığı üzere, yerel direniş odaklarının tek bir önderlik etrafında birleştirilmesiyle ve bir milli meclisin açılmasıyla mümkün olacaktır.
Başarının yolu
Nitekim zafer için milletin en aktif kadrolarının derlenip toparlanması, umudun harekete geçirilmesi ve bunların bir çatı altında birleştirilmesi; yani öncelikle farkındalığı ve kararlılığı yüksek, milletle bağı güçlü bir öncü kuvvetin inşası hedeflenmiştir. Bu durumda en ağır şartlar altında bile, eldeki kadrolar kadar imkânlar da sonuna kadar ana hedef için seferber edilir. Vâlâ Nureddin, Nâzım Hikmet’le birlikte Ankara’ya, milli meclise vardıklarında Mustafa Kemal Paşa ile tanıştırıldıklarını ve kendilerine ilk telkininin “gayeli şiirler yazın” olduğunu aktarır anılarında. Yani kurtuluş bir hedefe yönelmekse, araçları top, tüfek ve süngü kadar kalem, kitap ve duygudur; fikirlere de yön vermektir. Milletin maneviyatının yeniden yükseltilmesi, her aracın ana hedef etrafında seferber edilmesi, bölen değil birleştiren bir rota izlenmesi kurtuluşun anahtarı görülmektedir.
Ve elbette program. Programsız kurtuluş yoktur. Birinci Meclis’te neredeyse her görüşün kendi durduğu yeri anlatmak için bir biçimde ‘Halkçılık’ programıyla ilişkilenmesi, rotayı buradan çizmesi tesadüf müdür? Halka dayanmayan kuvvet kaybeder.
Bütün bunlar kurtuluşun gerçekçi bir içerik kazanmasının da önünü açar. Gerçekçidir; çünkü Kemalist önderlik savaştan yenik çıkmış ülkenin bitkin halkını ancak gerçekçi hedefler koyarak ve aynı zamanda kendi kaderini belirleme kararlarına katarak kurtuluş mücadelesine ikna edeceğinin farkındadır; halkta büyük tepki gören maceracılığa karşı da kalın duvarlar yine bu çerçevede çekilmiştir. Aynı zamanda bu gerçekçilik ve meşruluk çizgisi, daha ileri atılımlara hazır olmayan kuvvetleri ürkütmeden, kazana kazana ilerleyen bir aşamacılıkla da iç içedir.
Bu siyasal örgütlenmeyi inşa ederken aynı anda bütün dünyayı düşmanlaştırmak yerine, düşmanı olabildiğince yalnızlaştırmak, sayıca azaltmak; düşmanı olabildiğince yalnızlaştırırken iç cephede asgari bir hedef uzlaşması etrafında en geniş birliği sağlamaksa bu yoldaki başarının taktik anahtarıdır. Emperyalist devletlerin hem kendi ülkelerindeki iç zayıflıklardan hem de kendi aralarındaki çelişkilerden yararlanmak; aynı zamanda Bolşevik dostluğu ile dış cephedeki yalnızlığı aşmak da bunun devamıdır.
Savaşı kazanmanın anahtarı, yalnızlaşmamak ama yalnızlaştırmaktır. Düşmana karşı nihai askeri taarruz, iç siyasi cephenin en güçlü ve düşmanın dış dünyada en yalnız olduğu koşullar sağlanana kadar bekletilmiştir. “Askeri-politik” stratejinin başarısı buradadır.
Kurtuluş, doğru stratejiyle mümkündür. Bir daha Samsun’dan sarı saçlı, mavi gözlü kimse gelmeyecek; ama başarısının anahtarlarını keşfedip yeni şartlara uyarlayanlar hep kazanacaktır. Mutlu bayramlar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!