Çiğdem Toker

Şeffaflık deyip ‘polemik’ten ürkmek

29 Nisan 2018 Pazar

Ülkeniz bir saniyecik yatışmayan bir seçim türbülansında sarsılıp duracak.
Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla, Genelkurmay Başkanı ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, eski cumhurbaşkanını ziyaret edecek.
Bu ziyaret basına duyurulmayacak.
“Gücü özgürlüğünde” sloganıyla yayımlanan gazetenin internet sitesinde, ziyaretin “Aday olma!” mesajını iletmek üzere yapıldığına dair bir haber çıkacak.
Haber kısa süre sonra silinecek.
O internet sitesinin genel yayın yönetmeni görevinden “ayrılacak”...
Habere, resmi gayriresmi bir yalanlama gelmeyecek. Olayın eşi benzeri görülmemiş nitelikte bir baskı olduğu her yerde konuşulacak.
Fakat, ev sahibi konumunda olan siz eski cumhurbaşkanı, mikrofon ve kameralar önüne çıktığınız halde, bu konuda tek kelime etmeyeceksiniz.
Sadece kendi istediklerinizi söyledikten sonra soru almayacağını belirtip çevik adımlarla içeriye geçeceksiniz.

Polemikten ötesi mi?
Kapınızın önüne çağırdığınız habercilerden istediğiniz “anlayış”ın gerekçesi enikonu nazik: “Polemik çıkmasın.” Milyonların kaderini, rejimin yapısını etkileyecek tarihsellikteki bu iddiaya dair, soru almamak için bildirdiğiniz gerekçe bu evet:
Polemik çıkmasın.
Polemik kelimesinin karşısında; siyasal, bilimsel ya da yazınsal herhangi bir konuda yazılı olarak, basında yapılan sert tartışma, kalem kavgası diye yazıyor sözlükte.
Sözlerinize “şeffaflık” diye başlayacaksınız. “Demokrasi, basın hürriyeti” diye devam edeceksiniz.
Sonra da üzerinizde ağır baskı kurulduğuna dair iddiaların sorulmasına ket vuracaksınız.
Bu ülkede yüzlerce gazeteci ve akademisyenin ifade özgürlüğü adına ağır bedeller öderken, sırf polemik çıkmasın diye herkesin kafasındaki sorudan koşar adım kaçacaksınız.
Bir soru da buradan not düşelim: Madem memlekette bu kadar demokrasi sorunu var, “geniş mutabakat sağlanamasa” bile diğer seçenek denemeye neden değmedi?
Yoksa “polemik” diye şeffafça kapatılmaya çalışılan mesele, bir polemikten çok fazlası mı?

Kanal İstanbul da Yüksel’de


Cumhurbaşkanı Erdoğan, genel başkanı da olduğu AKP’nin İl Kadın Kolları Kongresi öncesinde konuştu. Kanal İstanbul’un bir dünya projesi olduğunu söyledi.
“Bir Süveyş, bir Panama olabilir ama burada da Kanal İstanbul olacak. Bu projeyle dünyaya mesajımızı vereceğiz. İnşallah yeni dönemde inşasına başlayacağız” dedi.
Uzmanların “yapmayın etmeyin” mealinde riskleri için uyardığı Kanal İstanbul, adı bile milyarlık emlak spekülasyonları yaptırtan bir proje. Siyaset üzerinden yaratacağı, paylaştıracağı rantın haddi hududu yok. Bu vesileyle hatırlatalım dedik.
Kanal İstanbul’un etüt projesini Yüksel Proje hazırlıyor. Hani İSKİ’nin İçmesuyu ve Kanalizasyon Master Planı ihalesini, fiyat teklifi 8 milyon TL yüksek olduğu halde kazanan firma.
Yüksel Proje ile Kanal İstanbul etüdü için 34 milyon 990 bin TL bedelle sözleşme imzalandığını, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan açıklamıştı.
Buradaki incelik ise şu: Yüksel Proje’nin İSKİ ihalesini, ortaklık biçiminde (Dolsar da dahil) birlikte kazandıkları Royal Haskoning, Kanal İstanbul etüt ihalesine Yüksel dışında davet edilen üç firmadan biriydi.
Belli ki Kanal İstanbul’u Yüksel’in kazandığını gören Royal Haskoning, sonrasında İSKİ için rakibiyle yan yana gelmeyi uygun görmüş.
Bu arada: Yüksel Proje’nin uzmanlığından olsa gerek, pek çok mega projenin etüt işlerinde “en ziyade müsaadeye mazhar” firma gibi faal olduğunu not düşelim. Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, İstanbul metroları, Ordu-Giresun Havaalanı, Bursa Atıksu Arıtma Tesisleri’nin etüt ve mühendislik işlerini de Yüksel Proje yapmıştı.

Sermaye hareketlerine fren
Şirketlerin dövizle borçlanma kuralları değişiyor malum. Kurdaki oynaklık ve risk primini azaltmak amacıyla 32 sayılı “Türk Parasının Kıymetini Koruma” hakkındaki 32 sayılı karar geçenlerde değiştirilmişti.
Özellikle döviz geliri olmadığı halde dövizle borçlanan şirketlerin borçluluğunun yol açtığı sorun, ekonominin genelini etkilediği için, dövize endeksli TL kredi dönemini kapatan değişiklikle döviz kredisi kullanımına istisna ve koşullar getirildi. Kur riski yönetimine dair çalışmaların diğer aşamasını ise büyük ölçekli şirketler oluşturuyor.
Şimdi Merkez Bankası çok kapsamlı bir genelge hazırladı.
Henüz yayımlanmadı. Ancak Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan “Sermaye Hareketleri Genelgesi” 2 Mayıs’ta yürürlüğe girecek.
Okurlarımız Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerini yakından izlediğimizi anımsar.
Büyük köprü, tünel, otoyol ile şehir hastaneleri yatırımlarını yani.
İşte bu yeni genelgede KÖİ projelerini ilgilendiren bir madde de var. Değişiklik, bir şirketin döviz kredisi alabilmesini, döviz geliri olma koşuluna bağlıyor malum. Yeni düzenlemede “döviz geliri olma şartı aranmayan krediler” diye ayrı bir madde konulmuş. KÖİ projeleri, savunma sanayii projeleri üstlenmiş Türkiye’de yerleşik şirketler bu yeni kuraldan muaf olacaklar.

‘Altan Abi’ hatırlatıyor
Altan Öymen, Türkiye’de siyasetin parlamenter sistemin en sarsıcı olaylarına yerinde tanıklık etmiş meslek büyüğümüz. Tanıklık deyip geçmeyelim. Altan Öymen’in tanıklığı, sözlükteki iki anlamının da hakkını verir nitelikte.
Kendisini en son Silivri’de Cumhuriyet davasında tanıklık ederken görmüştüm. Ağır ceza heyetinin karşısında (86 yaşında) bir saate yakın ayakta kalma pahasına soruları yanıtlayan Öymen, gazetemiz ile suç örgütleri arasında bağlantı kurma çabalarını sakin tarzı, birikimi ve tebessümüyle boşa çıkarmıştı.
Okuru biliyor, Altan Abi son yıllarda, uzun soluklu bir çalışma içinde. 1930’lardan başlayan, 1960’lara kadar yaşanan olayları “anılı kitaplar” dizisiyle aktaran bu serinin sonuncusu “Umutlar ve İdamlar / 1960-1961” birkaç gün önce Doğan Kitapçılık’tan çıktı.
Önceki kitapları gibi yine belgesel tadındaki bir anlatıma sahip “Umutlar ve İdamlar / 1960-1961” yine öncekiler gibi yakın tarihimizi aydınlatıp önümüzdeki zamana netlik ayarı yaptıracak bir kitap.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları