Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Acı Hikâyenin Dünü ve Bugünü
Hikâyenin geçmişi 1923’e kadar gidiyor. Ama kısa kenardan alırsam 1980’e bağlarım. 12 Eylül’ün ardından Ecevit’in solun birleşmesine karşı çıkan tavrının ölümcül olacağını biliyorduk. Ne heyetler, ne ricalar gitti kendisine, ne makaleler döşenildi, özellikle seksenlerin ortasından itibaren! Ama kendine göre sebepleri vardı Ecevit’in. Mesela “demokratik sol” ve “sosyal-demokrat” arasındaki “farkları” önemsiyordu! Bizim kaygılarımız çok daha büyüktü. Özal’ın dinciliği siyasete soktuğu o yıllarda, solun birleşememesi ekseni sağa kaydırdı. 1994 yerel seçimlerinden önce tüm çabalarımıza rağmen bu olmayınca, Erdoğan ve Gökçek, küçük bir farkla belediye başkanı oldular.
1990’da, TCK’den 163. maddenin çıkarılması, zaten şeriat propagandasını serbest bırakıp yobazlığın önünü açmıştı. Orada da Muammer Aksoy ve Türkan Saylan’la beraber, Erdal İnönü’yü ikna edememiştik. Ne DSP, ne SHP, ne de 1992’de tekrar kurulan CHP, tekrarlanan seçimlerde bu mağlubiyetten ders almayınca, adım adım şeriat heveslilerinin kucağına düştük. İflas, daha hızlı gelebilirdi. Ama bir nebze Anayasa Mahkemesi ve bağımsız yargı, bir yere kadar da TSK, Cumhuriyet’i korumaya çalıştılar. Ordu, medya tarafından her şeyin suçlusu gösterilip psikolojik savaşla halktan uzaklaştırılacak ve ardından paşa paşa teslim olacaktı. Yargı ise 10 yıllık AKP iktidarında adım adım kontrol altına alındı. 12 Eylül 2010’da bu işlem de tamamlandı. “Medya”da, Cem Uzan’ın iktidar tarafından pes ettirilmesi, aranan “ibret örneği” oluverdi ve bundan herkes ürktü. Gerisi malum... Ergenekon ve Balyoz davaları, hayali suçlarla zindanlara terk edilen ülkenin değerli kalemleri, parti başkanları, işten el çektirilen ünlü yazarlar, programcılar. “Korku İmparatorluğu” kitabımın adının ülkenin ruh halinin tek tarifi haline gelmesi ve bundan gurur duyan “değişik” bir lider tipolojisi! Meşhur “yavaş pişen kurbağa” fıkrasında gördüğümüz taktikle, İran’a dönüştürülüşümüz...
İşte orada bir karışıklık yaşandı: Zirve sarhoşluğu ile kendini bir cennet kuşu kadar özgür hisseden Erdoğan, birden, yaşam tarzlarına ve Cumhuriyete saldırıyı hızlandırınca yıllardır “üzerine ölü toprağı serili” dediğimiz gençlik, uyanıverdi! “İki ayyaş-kürtaj-sezaryen-sanat kurumları kapansın-alkol saatleri-yatak odanız” derken Gezi üzerinden ülke patladı! Bilgisayar kuşağı, “Gençliğe Hitabe”yi hatmetmiş olarak, iktidarın göbeğine “yeteerr bee!!” diye yürüdü... Yıllardır laik-Kemalist-demokrat kesimi istediği gibi aşağılayan Erdoğan da konuyu kavrayamayıp, “bu 5-10 ağaç meselesi olamaz” diye daha da sertleşti. Çünkü tehdit dışında yöntem bilmiyordu. Konu tabii ki yalnız Gezi değil, insan yerine konma ve özgürlük...
Şimdi yaşananlara bakıyorum da, aklıma acı acı 1987’den beri verdiğimiz mücadele geliyor. Dinin siyasallaşmasının bu seviyelere kaçınılmaz şekilde ulaşacağını, vizyonu yetersiz sayısız siyasi ve gazeteciye anlatamıyorduk. Halbuki şimdi herkes pişman. Şu anda demokrasiye tabii ki düşman olan “siyasal İslam” iktidarı, ülkeyi çağdaş dünyada görülmemiş bir kargaşaya taşımaktan çekinmiyor. Batı dünyası ve hatta tüm ülkelerden, Türkiye’den yükselen haykırışlara destek akıyor.. AKP Hükümeti ise yüzünü kızartmadan, akıl almaz bir faşist şiddet uygulayarak Başkan’ın verdiği yetkiyle gazlıyor, suçluyor, kurşunluyor... Gencecik insanlar ya ölüyorlar, ya insanlığını kaybetmiş polislerce dövülüyorlar, gözlerini, yüzlerini kaybediyorlar. Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert’ten sonra kaybettiğimiz Ethem Sarısülük örneğinde gördüğümüz gibi, cenazelerine bile saygı gösterilmiyor; 14 yaşındaki Berkay Elmas, ölümle pençeleşiyor. (Daha önce bize Gezi olaylarında öldüğü söylenen Keremcan Karakaş’ın kaybı ise farklı nedendenmiş.) Hipokrat yemininin anlamını bile bilmeyen Vali, “Doktorlar eylemcilere olay yerinde müdahale ediyorlar” diye onları “suçlu” ilan ederek kendi üstünü çiziyor. Park’ın karşısında bir revir gibi kullanılan Divan, demokrasi tarihimize geçerken, Emniyet güçleri, savaşta bile görülmeyen yöntemlerle oraya saldırıp gaz kullanıyor, eli satırlı “sözde polisler”(!) sokak arşınlıyor, insanlar kask numarası gizli, yüzü kapalı polislerce nereye götürüldüğü belli olmadan tutuklanıyor... Penguen medya, gözlerini açmaya hâlâ korkuyor. Ama gençlik kararlı şekilde geleceğine sahip çıkarken, Emniyet güçleri, en acımasız tekme ve dayaklarla, biber gazlarıyla saldırmaya devam ediyor. Hem de gerilimi her an sorumsuzca tırmandıran iktidar desteğiyle! Anıtkabir mi? Her şeye rağmen daha mutlu uyuyor...
\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!