Barış Doster

NATO’nun cenaze töreni ve Türkiye’nin tavrı

30 Kasım 2019 Cumartesi

Birkaç hafta önce, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, önceki gün de Türkiye’yi eleştirdi. “Türkiye, hem Suriye operasyonunu oldubittiye getirip hem NATO müttefiklerinden dayanışma bekleyemez” dedi. Türkiye ise PKK - PYD - YPG terör örgütüne karşı mücadelesinde müttefiklerinden destek görmediği için, NATO’nun Rusya’yı çevrelemeye yönelik Polonya ve Baltık ülkelerine ilişkin planını engelleyeceğini açıkladı. Bu tartışmalar, aslında Soğuk Savaş bittiğinde ölen NATO’nun cenazesinin, o günden beri kaldırılamadığını gösteriyor. 70. yılını kutlamaya hazırlanan ittifak 30 yıl önce ölmüş, ağlayanı yok. Türkiye’ye ve dünyaya ABD’nin gözüyle bakanlar, siyasi anlamda kan grubu AB olanlar, bunun farkında değiller. Meseleyi biraz açalım…

 

ş politikanın amacı; ülkenin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve güvenliğini korumaktır. Ulusal çıkarlarını savunmaktır. Milli varlıklarını çoğaltmak, geliştirmek, zenginleştirmektir. Dış politika; ekonomiyle, eğitimle, sanayiyle, orduyla, yargıyla, bürokrasiyle, iş dünyasıyla, diyasporayla, medyayla, bilimle, teknolojiyle yakından ilişkilidir. Dış politika; ülkenin coğrafyasından, devlet kapasitesinden, enerji bağımlılığından, dış ticaretinden bağımsız değildir. Dış politikada kararlılık, tutarlılık ve öngörülebilirlik, beraberinde etkinliği, saygınlığı ve güvenilirliği getirir.

 

ş siyasetle iç siyaset arasında doğrudan bağ vardır. Bir yönüyle dış politika iç politikanın uzantısı, yansımasıdır. Fakat dış siyaset, iç siyaset için yapılmaz. İç siyasetteki hedeflere ulaşmak, oy tabanını genişletmek, muhalefete yüklenmek için yürütülmez. Dış politikada sık kullanılan “ulusal çıkar” kavramı, sonuçta egemen sınıfların çıkarını merkeze aldığından, hiçbir dış politik yönelim, ülkenin egemen sınıflarının menfaatlarından, pazar ve hammadde taleplerinden bağımsız ele alınamaz.

 

Şimdi soralım: Türkiye bu gerçeklere uygun mu hareket ediyor? Yoksa dış politika, bütünüyle iç siyasete yönelik hesaplarla mı yürütülüyor?

 

Tarih, coğrafya, siyasal - iktisat

 

Türk dış politikası, ülkemizin coğrafi konumu, tarihsel birikimi, kültürel zenginliği, ittifak ilişkileri nedeniyle, doğası gereği çok yönlü, çok boyutlu olmak zorundadır. Bu durum, Türkiye’nin gerçekleri ve ihtiyaçlarıyla ilgilidir. O nedenle Türkiye, dünya üzerinde dış politika ajandası en yoğun olan 10 ülkeden biridir. Her ne kadar kimileri, tarihi 2002’de başlatsalar, Türklerin Müslüman olmasını iktidara bağlasalar da, tarih ve coğrafya, onları yalanlamaktadır.

 

NATO tartışmalarına da böyle bakmak gerekir. “Komşularla sıfır sorun” rüyasına dalıp “değerli yalnızlık” kâbusuyla uyananlar, hiç haritaya bakmadıklarından, yalnızlığın, Türkiye gibi iki kıtada toprakları olan bir ülke için mümkün olmadığını, ticari ilişkileri ve enerji gereksiniminin de buna imkân vermediğini anlamamışlardır. Tarih bilmediklerinden, ideolojik önyargılarının esiri olduklarından, siyasal iktisatla araları hiç olmadığından, ölçek büyütmenin, devlet kapasitesini artırmanın kolay olduğunu sanmışlardır. Emperyalizmin taşeronluğunu yapmakla, Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı olmakla övünmüşlerdir.  

 

Netice hazindir. Sorun şu ki, tüm bunların ağır faturasını millet ödemektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları