Barış Doster

Güvenli bölge, ikinci Çekiç Güç olur mu?

29 Eylül 2019 Pazar

CHP’nin İstanbul’da düzenlediği Uluslararası Suriye Konferansı, Türkiye’ye yönelik sığınmacı akınının, sığınmacıların mevcut durumunun ve geleceğinin, onların ne kadarının Suriye’ye döneceğinin tartışılması açısından yoğundu. Lakin Suriye sorununun kaynağının ne olduğunun vurgulanması açısından eksikti. Konferans, gerek konuşmacıların, gerek katılımcıların çokluğu ve çeşitliliği açısından önemliydi. Konferansta siyasetçiler vardı, diplomatlar vardı, bilim insanları vardı, gazeteciler vardı, emekli askerler vardı, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri vardı. Toplam 5 panelde, 25 bildiri sunuldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’nin önceki genel başkanlarından, eski Dışişleri Bakanı ve TBMM başkanlarından Hikmet Çetin de, sorunun çözümünde Suriye rejimiyle görüşülmesini önerdiler. Cumhuriyet okurlarının yakından tanıdığı Ahmet Yavuz ve gazeteci Hüsnü Mahalli’nin sunum yaptıkları 4. oturuma kadar, Suriye meselesinin kaynağı, ABD’nin saldırganlığı ve Ortadoğu politikaları üzerinde, İranlı uzman hariç, kimse durmadı. Öyle ki, “emperyalizm” kavramını ilk kez dillendiren Hüsnü Mahalli’ydi, saat 16.50’de. Mahalli’nin “Suriye meselesinin temelinde emperyalizm var” demesi, salondan alkış aldı ki, ilk kez bir konuşmacının sözü alkışlarla kesildi. Ahmet Yavuz ise Suriye rejimiyle işbirliği yapmadan, güvenli bölge kurmanın amacına ulaşmayacağını, tersine ikinci bir Çekiç Güç sonucu doğuracağını vurguladı. Suriye sorununu sığınmacı ve göç boyutu üzerinde ele alan uzmanların ise sığınmacılara ilişkin çizdikleri tablo karamsardı. Türkiye’de kaldıkları süre uzadıkça, ülkelerine dönme ihtimalinin azaldığını belirttiler sıklıkla. 27 bin Suriyeli gencin üniversitede okuduğunu, çocuklar arasında okullaşma oranının yüzde 65’i bulduğunu, ama bu oranın ortaokul ve lisede düştüğünü söylediler. Çalışan Suriyelilerin ezici çoğunluğunun kayıt dışı istihdam edildiğini, 102 bin Suriyelinin ise Türk vatandaşlığına geçtiğini anlattılar. Pek çok uzmanda görülen “Esad kaldığı müddetçe, sığınmacılar dönmez. İyisi mi biz onların Türkiye’de uyumlu biçimde kalmasının koşullarını yaratalım” yaklaşımı dikkat çekiciydi. Toplumun beklentileriyle ve Türkiye’nin gerçekleriyle örtüşmediği gibi, Suriyelilerin vatanlarına nasıl kazandırılacağı sorusuna da kafa yormuyordu. Bu yönüyle de iktidarın yaklaşımının ve liberal söylemin etkisinin halen güçlü olduğunun kanıtıydı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları