Barış Doster

Davutoğlu’ndan Çavuşoğlu’na ne değişti?

08 Haziran 2019 Cumartesi

Türkiye’nin yakın çevresinde yaşadığı dış politika sorunları da, Suriye siyasetindeki sıkışmışlık da, ABD ve Avrupa ile yaşadığı gerilim de, ulusal ölçekteki yön kaybıyla yakından ilgili. Doğrultu tutarlılığının olmamasıyla daha da derinleşen yön kaybı, özellikle dış politikada bilgi eksikliğiyle birleşince, sorunlarımız yapısallaştı. Dışişleri Bakanlığı’nın birikimini, deneyimini, nitelikli kadrolarını dışlamak ve küçük görmek; mezhepsel ve ideolojik önyargıların esiri olmak; dış politikayı da tek adama göre oluşturup yürütmek, bu başarısızlığın temel nedenleri...
Israrla anımsatmakta yarar var. Şu 5 unsura rağmen, dış politika yapılamaz. Birincisi; ülkenin coğrafyası, çünkü kaderdir. İkincisi; devlet kapasitesi. Üçüncüsü; dış ticari ilişkileri. Dördüncüsü; enerji bağımlılığı. Beşincisi; egemen sınıfların menfaatleri. Çünkü ulusal çıkar denen şey, son toplamda egemen sınıfların çıkarıdır. Liderlerin uçağına binen iş insanlarının pazar ve hammadde talepleri; ulusal havayolu şirketinin açtığı yeni uçuş güzergâhları, uçuş noktaları; ülkenin dış politika yönelimi hakkında önemli ipuçları verir.

Değerli yalnızlıktan girişimciliğe
Başarısız dış politikanın başta gelen sorumlularından olan ve bugünlerde yeni bir parti kuracağı öne sürülen, eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hayal ürünü olan  komşularla sıfır sorunpolitikasıyla öne çıkmıştı. Elde sırf sorun kaldı. Başarısız dış politikasının temelini; gerçekleri, olanakları, kuvvet dengelerini değil; düşleri, niyetleri ve emperyalizme bağımlılık üzerinden aranan fırsatları yazdığı  “Stratejik Derinlik” adlı kitabına dayandırıyordu. İcraatları, “yeni Osmanlıcılık” veya  “yeni Abdülhamitçilik” olarak hafızalarda yer etti.
Türkiye’nin içine düştüğü bu durum, partisi içinde bile eleştirildi. Müellifi AKP’li olan isimler tarafından  “değerli yalnızlık” olarak adlandırıldı.
Atatürk’ün  “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasını beğenmeyen; çekingen, içe dönük, edilgen bulan; Arap dünyasıyla, İslam âlemiyle, Ortadoğu’yla Türkiye’nin bağlarını kopardığını savunan bir kadronun, dış politikadaki en parlak ismi olan Davutoğlu; özgünlükten ve yaratıcılıktan da çok uzaktı. Öyle ki, Atatürk’ün Sakarya Muharebesi sırasında söylediği  “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır” sözünü değiştirip, yönettiği bakanlığın internet sitesine şunu yazdırmıştı: “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır ve o satıh tüm dünyadır”.
Dışişleri Bakanlığı koltuğuna Mevlüt Çavuşoğlu oturunca, dış politikaya ilişkin yeni bir benzetme yaptı: “İnsani ve girişimci dış politika”. Bu dış politikanın sonuçlarını da Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen 18 adaya ilişkin atılmayan adımlarda, Doğu Akdeniz’de bir türlü ilan edilmeyen Münhasır Ekonomik Bölge’de, Rusya’nın Türkiye üzerinde artan nüfuzunda, Suriye konusunda yaşanılan ikilemde, Irak politikasında sürekli yapılan U dönüşlerinde, S-400 bunalımında görüyoruz. Yani, öncekinden pek de farkı yok.
Mesele şu; dış politikada kurumsal hafıza ve deneyim dışlanınca; uzmanların, değişik çevrelerin, muhalefetin görüşü alınmayınca; ideolojik önyargılar bırakılmayınca; başarı mümkün olmuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları