Barış Doster

Beyin göçü ve sığınmacıların ekonomik boyutu

26 Ocak 2019 Cumartesi

Türkiye, bir yandan dışarıya verdiği göçün, bir yandan misafir ettiği sığınmacıların hesabını yapıyor. Şöyle ki: son birkaç yılda ülkemizin zengin kesiminin yüzde 12’sini oluşturan 12 bin tane dolar milyoneri, servetini yurtdışına çıkarmış. Bir kısmı sadece servetini çıkarmamış, kendisi de yurtdışına göçmüş. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2017’de yurtdışına göçenlerin sayısı 253 bin 640. Bunların yüzde 15.5’ini 25 - 29 yaş grubu oluşturuyor. Büyük bölümü, iyi eğitimli, meslek sahibi beyaz yakalılardan oluşuyor. Öte yandan sayıları 5 milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacı için şimdiye dek 40 milyar dolar harcanmış. Bu nedenle Türkiye’nin bütçe açığı artmış. Bu kaynak harcanmasa, bütçe açığı daha düşük, büyüme oranı daha yüksek olurmuş. Yurtdışına göçen Türklerin ve Türkiye’ye sığınan, bir bölümü de vatandaşlığa kabul edilen Suriyelilerin sayısı, önümüze çok boyutlu bir sorunlar yumağı çıkarıyor. Yakın gelecekte, sadece demografik ve sosyolojik değil, siyasi, iktisadi, kültürel açıdan da bunun sonuçlarını çok tartışacağız. Hem sermaye kaçışı hem nitelikli beyin göçü Türkiye’yi zorlayacak. Üretime değil tüketime, ihracata değil ithalata dayalı büyüme modelini benimseyen; ihracatı ithalata bağımlı, 100 liralık mal ihraç etmek için kabaca 60 liralık mal ithal etmek zorunda olan Türkiye, nitelikli işgücünü yitirmenin, yetişmiş gençlerine parlak bir gelecek sunamamanın maliyetine katlanacak. Eğitimden bürokrasiye, iş dünyasından siyasete dek geniş bir alanda hem de.
Suriyeli sığınmacılar ise mali boyutun yanında, yüksek sayıları ve uyum sorunlarıyla da Türkiye’yi yoracaklar. Daha şimdiden araştırmalara ve haberlere yansıdığı üzere, pek çok işyerinde ucuz emek olarak görülmeleri nedeniyle Türk emekçilere tercih edilen sığınmacılara karşı, ekonomik gidişattaki olumsuzlukla birlikte öfke daha da birikecek. Bir kısmı radikal düşünceleri savunan ve Türkiye’ye yapılmak istenen Selefi aşısının işlevsel aparatı olarak kullanılmaya açık olan sığınmacılar, daha fazla gerilime neden olacaklar. Artan ekonomik sorunlardan da beslenen bu gerginlik, her türlü kışkırtmaya açık hale gelecek. Pek çok yerde sorun, bir “Türk - Arap husumeti” olarak öne çıkacak. Mesele giderek siyasi, iktisadi, toplumsal, kültürel, askeri yönleriyle ulusal güvenlik meselesi haline gelecek.

Bütüncül siyaset zorunluluğu
Sorunumuz yapısal ve çok boyutlu. Yanlış bir modelle ve kıt kaynaklarla yüksek büyüme oranları yakalamaya çalışmak, umulanı vermiyor.
Hem hayli bozuk olan bölüşüm dengesini, hem zaten olmayan toplumsal adaleti sarsıyor. Dış kaynak bağımlılığı borçlanmayı, döviz darboğazını tetikliyor. Enflasyon azıyor. İşsizlik katlanıyor. Büyüme yavaşlıyor.
O yüzden Türkiye, sorunlarını çözmek için, akıl ve bilimi rehber edinmek, en yüksek demokratik ölçütleri ve hukuk devletini benimsemek zorunda.
Sığınmacıların ülkelerine dönmesi, beyin göçünün tersine çevrilip beyin gücüne dönüşmesi, sermaye kaçışının durup üretim ekonomisine geçilmesi, yüksek teknoloji içeren ihracat yapılabilmesi buna bağlı. Eğer başarılamazsa, kaynakları sınırlı, yabancı sermayeye bağımlı, istihdam yaratma kabiliyeti düşük ülkemiz, iç ve dış siyasette daha fazla sorunla yüzleşecek.
Kıssadan Hisse: Tarihten ders alabilenler için, Cumhuriyetin kamuculuk ve planlama geleneği öğreticidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları