Bağış Erten

Tartışmasız sezonun en iyi futbolu

17 Şubat 2016 Çarşamba

Maça, skora ve rakibe bakınca öyle olmazmış gibi duruyordu ama dün stada gitmeyenler çok şey kaçırdı. Bu sezon belki de ilk defa, tam değil ama neredeyse hıncahınç tribünler önünde, çok etkili bir futbol oynadı Fenerbahçe. Bu sadece Kadıköy’ün değil –söz konusu olan hele de tribünlerse- muhtemelen tüm ülkenin en iyisi olabilir.
Tabii son bölümdeki gereksiz Beşiktaş küfürlerini mahsup ederek söylüyorum. Onun dışında tam tekmil, geçirimsiz, akıcı ve diriydiler. Tribünler coştu, en başta kaptan Gökhan Gönül coştu, Jozef de Souza coştu, Ozan Tufan coştu, Caner Erkin coştu ve meydan gümbür gümbürdedi. Şu örnek yeterli sanırım: Devre biterken önce Nani, sonra Volkan kendi ceza sahası çeperlerinde ikili mücadelede rakiplerini yıpratarak topu kazandılar ve hızla oyuna soktular. Durum 1-0’ken bile hiç tedbir vitesine düşmediler, muhasaradan, topla bindirmelerden, savaştan geri durmadılar. Tek eksik bu oyunun ederi olan gol sayısına ulaşamamaktı. İkiden çok daha fazlasını hak ettiler aslında. Yorumu bırakıp verilerle de anlatalım. İlk yarıda kalesinde tek bir şut gördü Sarı - Lacivertliler. Yaklaşık 30 metreden son derece cılız, etkisiz bir girişimdi. Buna karşın 17 orta ve 8 şutla kapadılar devreyi. Yüzde 62’leri bulan bir topa sahip olma oranıyla hem de. Neredeyse maç boyunca sürdü bu hâkimiyet. İkinci devrenin ilk saniyelerindeki gaflet saniyelerini bir yana bırakırsak son 15 dakikaya kadar resmen top göstermediler.
Düşünün, yabancı bir gazeteci gelseydi ve kim iyiydi diye sorsaydı; Nani’ye biraz haksızlık etmeyi göze alır, “İyiler çoktu ama kötüler Nani ve Van Persie” diye cevaplardım. Havaya bakın! Sahanın en kötüsü dediğiniz iki ismin bir önceki bonservis bedelleri toplamı 50 milyon Avro’ya yakın.
Tabii ki bu sonuçta rakibin neredeyse iki aydır hiç resmi karşılaşmaya çıkmamasının da payı var. Ama bundan ibaret değil. Bu kadar iyi oyun rakibin kötülüğüyle anlatılmaz sadece. Kasımpaşa maçı ve bu maçın ilk yarılarından bir bütün resim çıkartılırsa, sezonun en etkili futbolu nasıl oynanır onun da gidiş yolu çıkar. Üç kupayı birden hedeflediğini açıkladı Pereira. Üçü de olur mu bilinmez. Ama bu takım bu oyunla her platformda iş yapar. O kesin!

93 Harbi değil bu!
Yazının bu bölümü maçtan önce yazıldı. Ama korkarak… Hayır, sonuca dair bir endişem yok. Maç öncesi skora dair bir şey yumurtlayacak değilim tabii ki. Ama endişem olabilecek ‘manşet felaketleri’yle ilgili. Arif Kızılyalın hatırlattı. Rusya’yla hâl böyleyken, 19. yüzyıldan kalma husumetler seviyesinde bir düşmanlık tehlikesi peydah olmuşken muhtemel başlıkları düşünebiliyor musunuz? Ne uçaklar düşer, ne cepheler yıkılır, ne sınırlar geçilir, ne tarihler şahlanır şimdi! Hele de Fenerbahçe kazanırsa.
Ama işte lafla/gazla peynir gemisi yürümüyor. Siz bu husumeti bir de Antalya’daki futbol turizmi yapanlara sorun. İddia o ki bu kış futbol yüzünden kayıpları 50 milyon Avroları aşıyor. Kapasite yüzde 35’lere düşmüş. Sıradan bir gerginlik gibi de gözükmüyor bu. Sürecek ve sürdükçe futbol turizmi yapanların beli bükülecek. Üstelik hemen alternatifler de çıkmaya başladı. Güney Kıbrıs kışın futbol kampları için yeni adres olmaya çalışıyor. Daha bir sürü ‘serbest piyasa rakibi’ de çıkacaktır.
O yüzden diyorum ki; biraz insaflı atmak lazım başlıkları. Evet, spor basını bu tip şeylerde durumdan vazife çıkarır. Toplumdaki tezahüründen daha şedit bir yansıma olur. Ama ne olursa olsun savaş çığırtkanlığının neferi olmamak lazım. Sadece turizm için falan da değil. Tarihsel olarak iki sınır ülkesinin abartılı parlamasına malzeme vermemek gerek. Futbolun kendisi zaten savaş kavramlarına yeterince meşruiyet kazandırıyor. Tribünler hepten ‘hazır kıta’. Bari saha içindeki mücadelede biraz ihtimam gösterilse. Bari medya başlıklarda artık kaybettiği sağduyusunu biraz olsun hatırlasa. Keşke…

İki ters bir düz
Futbolun idaresi konusunda hep menfi konuşacak değiliz ya; bu sefer de bardağın yarısını güzel doldurana bakalım. Malum bizim kulüpler devre arasını indirim sezonu zannediyor. Pek çok takım neredeyse yeniden kuruluyor. Kulübün paraları tazminatlarla heba oluyor, yetmiyor yeni oyuncularla bütçe şiştikçe şişiyor.
Böyle olmayanlar da var. Bu konuda Fenerbahçe önemli bir referans noktası. Son altı sezonda sadece dört transfer yapmışlar: Webo, Emre Belözoğlu, Sow ve kiralık Ziegler. Son yıllarda ya tek bir transferle önemli bir takviye yapıyor Sarı-Lacivertliler ya da hiç bulaşmıyor. Sadece bu da değil. Önemli bir parçasını da kaybetmiyor yıllardır. Takım sezon başında kurulduğu gibi yürüyor. Devre arası o yüzden hiçbir zaman sarsmıyor Fenerbahçe’yi. Hiçbir zaman kartlar yeniden dağılmıyor. Pereira boşa “Kadrom her cephe için yeterli” demiyor. Kadro sezon başından buna göre kuruluyor. Bu önemli bir hususiyet.
Bu bakış açısının değerini şöyle anlatayım. Bu sezon devre arasında toplam 81 transfer yapılmış. Takım başına 4.5 transfer düşüyor. Eskişehirspor 12, Antalyaspor 11 oyuncu almış. Hiç yapmayan iki takım var: Biri lider Fenerbahçe, diğeri ligin sondan ikincisi Mersin İdman Yurdu. Mersin’inki maddi zorluklardan, ama öbürü bir tercih. Hem de önemli bir tercih.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları