Bağış Erten

Rönesans insanı

23 Eylül 2015 Çarşamba

Avrupa kültür tarihinin en sevdiğim terimlerinden biri ‘Rönesans İnsanı’. Kabaca her şeyden anlayan insanlar için söyleniyor. En tipik örnek de Leonardo da Vinci. Fizikten, astoronomiden anlıyor, resim de yapıyor, heykel de… Ömer Laçiner Osmanlı- Türk modernleşmesinde bunun karşılığını ‘ilim irfan sahibi olmak’ olarak tanımlardı. Her şeye yatkın olmak, her şeyi öğrenmeye, bilmeye çalışmak ve üretmek. Halet Çambel gibi. Hem Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu hem de olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu. Şimdilerde çok az gördüğümüz bir şey bu. Uzmanlaşmanın, ‘mikrolaşmanın’ aldığı yürüdüğü bir dönemde belki de en değerli şey.

İnanılması güç performans
Pau Gasol muhtemelen milli formaya veda ettiği turnuvada 35 yaşında inanılması güç bir performans gösterince aklıma ESPN’in yaptığı onunla ilgili bir belgesel geldi. “Rönesans Adamı” diyorlardı ona. Haklıydılar. Doktor bir ailenin oğlu, tıp fakültesinde okuyan, piyano çalmak gibi hobileri olan, UNİCEF elçisi bir basketbolcu o. Orta sınıf bir ailenin çok yönlü süper yeteneği.

2001’den bugüne
Onu ilk fark ettiğim zamanı hatırlıyorum. Yıl 2001. Eurobasket Türkiye’de. Biliyorum; hepimizin aklına ilk olarak Almanya ve Hırvatistan maçları geliyor. Hidayet’in üçlüğü, İbrahim Kutluay’lar, Mirsad’lar, Mehmet Okur’lar ve finale çıkan o muhteşem takım. Oysa o turnuvanın karanlık bir günü var. Grup aşamasındayız. Slovenya’dan fark yemişiz. Her zamanki gibi son maça kalmış işimiz. Ama rakip İspanya. Turnuvanın favorilerinden. Mücadele ediyor gençlerimiz. Hakem de epey arkamızda. Düdükler maça o kadar etki ediyor ki, eğer yanlış hatırlamıyorsam, maç sonunda İspanya kenar yönetimi hakeme cüzdan sallıyor. Yeniyoruz bir şekilde ve finale yürüyoruz. İspanya’nın çıkamadığı finale…

Aklımda kalan iki şey
O İspanya maçından aklımda kalan iki şey var. Biri hakem, diğeri bizim savunmayı dağıtan 21 yaşındaki Pau Gasol isimli Barcelona’nın genç yıldızı. O gün 21 sayı, 10 ribaund, 5 blokla oynamış Gasol. Tutamamıştık. Hidayet’le de, Mehmet Okur’la da… O günden beri de tutulmuyor Gasol. Düşünün son iki maçında 65 sayı attı, 23 ribaund aldı. Takımın yarısı oydu yani.

Bir spor kahramanı
Pau Gasol’un muhteşem kariyerini uzun uzun anlatmak isterdim. Ama hem yer dar, hem Vikipedi var. Gelin görün ki onu farklı kılan şeyler yazmıyor orada. Evet İspanya’dan NBA’e giden ilk basketbolcu. Evet, başaramadığı çok az şey var. Evet, bir basketbolcunun görüp görebileceği en üst noktaları gördü. Birden fazla NBA ve Eurobasket şampiyonluğu, olimpiyat madalyası vs. Fakat bundan ibaret değil Gasol. Bir kere munis, kibar, iyi bir adam. Bunu ben söylemiyorum, Phil Jackson ve Kobe Bryant söylüyor. Hatta ‘hassas’ deniyor ona. Sırf bu naifliği yüzünden suçlanması üzerine hırs yapıyor ve fiziksel bir deve dönüşüyor. Sert de olabildiğini göstermek için. Ama ‘iyi’likten gene taviz vermeden. Gözlerinden hırs fırlayan, kendisiyle ve herkesle kavga eden bir ihtirası olmuyor hiç. NBA şampiyonluğunu ağlayarak kutlayan bir ‘yengeç’ o. Ruh sağlığını zorlamadan başarıya odaklanabilen bir rasyonalite.
Bakmayın siz yarı finalde ev sahibi Fransa’yı 40 sayıyla devirirken ağzından çıkan salyalara, göğsüne vurduğu yumruklara. Kestirmeden söyleyelim. İyi aile çocuğu Gasol. Orta sınıf bir ailenin çok yönlü, makul oğlu. Herkes sosyal medyada ikon yaratmak derdindeyken, o bir ‘proje’ olarak değil gerçekten iyi. Kevin Spacey’nin, Mick Jagger’ın doğumgününü kutluyor, gitmeyi sevdiği operadan fotoğraf koyuyor, okuduğu kitabı paylaşıyor, içtenlikle küresel ısınma gibi sorunlardan bahsediyor. Ve bunlar hiç reklam, yapaylık kokmuyor. Çünkü göründüğü gibi, iyi, halim selim, samimi, tatlı bir insan o. “İnsanların hayatına pozitif bir katkım varsa ne âlâ” diyen, belki de asıl idealize edilmesi gereken spor kahramanı.

Avrupa, Avrupa artık duymuyor sesimizi
Kabul edelim. Artık “Avrupa Avrupa duy sesimizi” diye bağırdığımızda bir yankısı yok. Memleket futbolu zaten içeride alarm veriyordu, dışarıda bunu davul zurnayla yapıyor. Avrupa kupalarında öyle bir ilk haftayı geride bıraktık ki, evlere şenlik. Neyse ki, iki sezondur diğerlerine göre daha akıllı olmayı başaran Beşiktaş daha iyi gidiyor da ülke olarak zevahiri kurtarmaya çalışıyoruz.
Kaç zamandır, belki bin yazı yazıldı futbolumuzun son yıllardaki sefaleti, kötü yönetimi, sistemsizliği hakkında. Onlarca tablo yayınlandı. Mali, istatistiki, bilimsel veriler sunuldu. Ama anlayan yok. Hâlâ yıldız avcısı transfer harekâtları, boş vaatler ve havalı isimler üzerine takımlar kuruyoruz. Şu veriler acıtmıyor mu içinizi? Galatasaray son 7 Şampiyonlar Ligi maçında 21 gol yedi, hiçbirini kazanamadı, 6 yenilgi aldı. Neredeyse 200 milyon Avro’luk takım olmakla övünen Fenerbahçe’yi deviren UEFA sıralamasının 132. Molde’nin tüm takım değeri 20 milyon Avro bile değil.
Bu basit gerçeklik bize hep aynı şeyi anlatıyor. Asıl olan plandır, planlamadır, takımdır, takım oyunudur. Sportif direktör önemli ama bir tek transferleri yapmak için değil; takım konsepti yaratmak için de önemli. Ve bu sorunlar kaç yılın sorunları, şimdinin değil. Çıkıp dilde tüy bitirici bu gerçekleri yeniden tekrarlamak yerine köşe kadılığı üslubuna geçiyorum. Sözüm en çok Galatasaray ve Fenerbahçe’ye.

Çok iyi biliyoruz
Aklı havadasınız. Bir sportif planınız yok. Bir hedefiniz yok. Bugün dışında kurtarmak istediğiniz hiçbir şey yok.
Kurtsunuz. En çok kendi kendinizi yiyorsunuz, arada da rakiplerinizi ve Türk futbolunu. O yüzden ‘homo homini lupus’ bile yetmiyor sizi tanımlamaya.
İdraksizsiniz. Finansal fair-play kuralları bu kadar ortadayken, borsada her şey görünüyorken saçma sapan hayaller peşinde koşuyorsunuz.
Obezsiniz. Olmadık adamları olmadık paralara olmadık işler için getiriyorsunuz. Tadı güzel diye her şeyi tatmak istiyorsunuz. Sonra ya müsrif oluyorsunuz, ya da borçtan eliniz kolunuz bağlı.
Egoistsiniz. Ne taraftar umurunuzda, ne kamuoyu. Passoligmiş, deplasman yasağıymış, protestolarmış… Hepsi boşa. Çünkü sadece kendinizi duyacak kadar çok bağırıyorsunuz.
Bu zihniyetin memleket futboluna zerre katkısı yok. Üstelik pek çok kulübe de sözde rol modelisiniz. Ve açık konuşayım. Siz başarılı oldukça korku ve endişelerim artıyor. Çünkü kötü emsal oluyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları