Bağış Erten

Ne yaparsan yap sonunu iyi getir!

29 Mayıs 2015 Cuma

Futbolun en acımasız yanıdır. Sezona nefis başlarsınız. Art arda galibiyetler, şık goller birbirini izler. Her şey tıkır tıkır işliyordur. Sonra ikinci yarıda bir tökezleme, bir sakatlık derken, ligin sonu kâbusa döner. İşte o an kimse hikâyenin başını hatırlamaz. Sonuna bakar. Zaten futbolda başarının sırlarından biri de form zamanlamasını doğru yapmaktır. Sezon başı yirmi gol atan forvet, sezon sonunda beş hafta sussun, sorgulanır. İlk haftalarda sımsıkı duran defans art arda iki maç gol yesin, sorgulanır. Gol kralı iki hafta gol atamaz, sorgulanmakla kalmaz, protesto edilir. Bu oyunun kurallarından biri de budur, ne yaparsa yap sonunu iyi getireceksin.

Hamza Hamzaoğlu bunu iyi biliyordu. Hem futbolculuğundan hem de Akhisar deneyiminden. Ne yapıp edip sonunu iyi getirmeliydi. Bu takımı önemli virajlardan döndürmüştü. Kasımpaşa maçıyla ivmelenmişlerdi. Ama finişi aynı hızla görmezlerse bütün emekler heba olacaktı. Son yılların en sıkı rekabeti her anlamda zorlayıcıydı. Rakiplerden biri kaybetse diğeri kazanıyor, yarış kopmak bilmiyordu.

Gemi su alıyor

Ligin 26. haftasıydı. Karabükspor’u 4-2 yenmişti Galatasaray. Ama Hamzaoğlu mutlu değildi. Son yirmi dakikaya dek iyi top oynayan takımı yine geri çekilmişti. Ve bunu hep yapıyorlardı. Basit gol yemekten çok dertliydi Hamza Hoca. Tehlikenin farkındaydı. Böyle olmazdı. Hemen ardından bir de Trabzonspor yenilgisi geldi. Bir anda gemi su almaya başlamıştı. Beş maçta dokuz gol yiyen bir takımla şampiyonluk hayaldi ve böyle gitmezdi.

Hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama muhtemelen bu maçlardan sonra özel bir plan çizdi teknik kadro. Ve ne yapmaları gerektiğini belli ki çok net açıkladı. Ne kadar gol atarlarsa atsınlar, bol gol yiyerek son düzlükte atak yapamazlardı. Şampiyonluk bu memlekette atarak değil yemeyerek gelirdi. Bunu iyi biliyorlardı. 1-0’la geçilen Gaziantepspor maçı çok zor olmuştu. Olsundu. Gol yememek önemli, inanç önemli, sonunu iyi getirmek önemliydi. Artık buna odaklanmalıydı takım.

Kazanmak alışkanlık oldu

Dünyanın neresinde olursanız olun, şampiyonluk hikâyesi yazacaksanız son haftalardaki ataklara bakacaksınız. Paris St. Germain ve teknik patronu Blanc son on haftaya kadar yerden yere vuruluyordu. Ama ne oldu. Öyle bir gaza bastılar ki ligin sonunda bütün kupaları aldılar. Barcelona’nın teknik direktörü Luis Enrique nefis başlamış ama sonra bocalamıştı. Akbabalar tepedeydi. Ama ne oldu son bölümde Barça bir anda ligin tozunu attı. Böyle örneklerle dolu futbol tarihi. Kural belliydi, yeter ki uygulayacak dirayet gösterilsin.

Konya karşısında ecel terleri döktü Cim Bom. Ardından gelmez denilen noktada geldi Mersin maçı. Gençlerbirliği maçı ise korku filmi gibiydi. O son saniye topu girse tablo bambaşka olacaktı. Ama en kötü durumda Muslera vardı kalede. Socrates’e verdiği röportajda Tsubasa adlı çizgi filmdeki kaleci kahraman Wakabayashi gibi olmak istediğini söylüyordu. Bazen öyle kurtarışlar yaptı ki çizgi filmlerin hayal dünyası sınırlı kaldı. Sadece Galatasaray’ın doludizgin gitmesi yetmiyordu aslında. Ama öyle bir tempo yakaladı ki Sarı-Kırmızılılar, rakipleri de tökezlemeye başladı. Bu da kamçıladı Cim Bom’u. Kazandıkça kazanıyorlardı, bu bir alışkanlık haline gelmişti.

Gol yemeden

Sondan bir önceki hafta gene başkanlarını değiştiriyorlardı. Beşiktaş’la oynayacaklardı. Kazanmak çok şey demekti. Çok şey oldu. Gene akılcı oyunla aldı yürüdü Galatasaray. Şampiyonluğa dek hiç taviz vermediler. Hiç gol yemediler. Muhtemelen Sarı-Kırmızılılarda önce teknik ekip bunu yapabileceklerine inandı. Sonra futbolcuları ikna ettiler. Ardından da seyirci geldi. Tablo işte böyle tamamlandı. Dördüncü yıldız işte böyle geldi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları