Bağış Erten

Fazlası kaldı mı?

11 Ekim 2017 Çarşamba

Hayatımın maçını kaçırmışım, bilmiyordum. 2010 yılının Kasım ayı. Banu (Yelkovan) “El Classico’ya gideceğim, sen de gel istersen” dedi. Ben ayarlayamadım. O maçta Barcelona- Real Madrid’i 5-0 yendi. Sanırım futbol tarihinin zirvelerinden biriydi. Kaçırdım.
O maç öncesi Radikal gazetesinde “Kısa ve Öz: Barça’lıyım” başlığıyla neden onları tuttuğumu anlatmışım. Oysa ondan çok daha önce düşmüştü Barça sevgisi gönlüme. Cruyff’un oynadığı ya da teknik patron olduğu zamanlarda değil. Bir kitapla. Futbol ve Kültürü’nde “FC Barcelona ve Katalan Kimliği” makalesinde Gabriel Colome öyle güzel anlatıyordu ki Barcelona’nın simgelediği şeyleri, ‘solduyusu’ gelişmiş herkes için cezbediciydi. Sonra da üzerine Jimmy Burns’un People’s Passion kitabı geldi. Artık gönül kayma operasyonu tamamlanmıştı!
2010’lardaki jenerasyon ile zirveyi gördüler. Her şeyi kazanmışlardı, hem de kendi çocuklarıyla. Ve tarihin en iyisi oldukları konuşuluyordu. O yıllarda bir Kral Kupası finalinde Barcelona ve Athletic Bilbao oynuyordu. Sahada altyapıdan gelip de forma giyen 18 oyuncu vardı! O 18’in 16’sı ya Basklı ya da Katalandı. Bilbao için bu normal. Çünkü Bask temsilcisi zaten başka bir kökenli oyuncu oynatmıyor. Ama Barça’ya ne demeli? Hem dünya futbolunun hükmedenlerinden biri olup, hem de futbolun zirvesi dediğimiz şeyi kendi çocuklarıyla görmek az gurur mu?
Ama aradan çok zaman, köprüaltından da çok su geçti. Malum, bu aralar İspanya kaynıyor. Ayrılmak isteyen bir Katalonya ve buna karşı çıkan merkezi hükümet kavgasını izliyoruz. Devlet polis şiddetiyle çirkin yüzünü göstermeye bayılıyor. Katalanlar ise direniyor.

Yol ayrımında
Peki bu kıskaçta Barcelona takımı ne yapıyor? Ne yazık ki arada kalıyor, tereddütlü adımlar atıyor. Bir yandan ifade özgürlüğüne, Katalan kimliğine sahip çıkıyorlar. Takımın simge isimlerinden Pique âkil bir siyasetçi gibi sözler sarf ediyor. Ama bir yandan da ‘teker dönüyor’ ve Barcelona artık futbol kapitalizminin bir parçası olduğu gerçeğinden kurtulamıyor.
Zaten bir süredir ‘Katalan simgesi’ misyonlarını taşımakta çok zorlanıyorlardı. Eskiden herkesin, evet, herkesin kolaylıkla üye olabileceği, 100 binlerce ‘socios’un oy kullandığı bir kulüptü (hatta ben bile şansımı denemiştim. Dirayet edemedim. Ama Banu’nun oğlu Aras üye hâlâ.) Şimdi ise kulüp üyeliği giderek zorlaşıyor. Eskiden altyapıdan oyuncu yetiştirmek onlar için bir zorunluluktu. Son 5 yılda altyapıdan gelip de takımda sürekli oynayan bir yıldız yok. Eskiden önce kendi üretirdi, Messi bile altyapıdan ürünüydü. Şimdi 100 milyonlarca Avro para döküyor transfere. Eskiden formasına reklam almazdı, o formayı bayrak gibi gösterirlerdi. Şimdi o ‘bayrağın’ üstünde önce Katar sermayesi, şimdi de Japon alışveriş sitesi yer alıyor.
Ragıp Duran, bir zamanların nefis kitap eleştirisi dergisi Virgül’de yazdığı bir yazıda şöyle bir anıdan bahsediyor: “90’lı yılların sonunda (…) İstanbul’a gelen İspanyol Komünist Partisi’nin efsanevî lideri Santiago Carillo, bir soru üzerine şöyle konuşmuştu: Evet, İç Savaş’tan sonra ve Franco dönemi boyunca Barcelona takımı anti-faşizmi ve direnişi, biraz da Katalan özgünlüğünü; Real Madrid takımı da faşizmi, merkezî otoriteyi temsil ederdi. Ama artık futbol, paranın egemen olduğu bir sanayi haline geldi. Şimdi bu iki takım da paranın egemenliğini temsil ediyor!” O zamanlar Carillo erken konuşmuş gibi gelirdi, acaba geleceği görmüş olabilir mi?
Bugün bir yol ayrımında FC Barcelona. Bir yanda tarihsel misyon olarak taşıdığı Katalan kimliği ve Katalan halkının geleceğindeki yeri var. Diğer yanda ise artık milyar Avrolar kazandığı bir futbol endüstrisi. Guardiola, Xavi, Pique gibi efsane isimler nerede durması gerektiğini kulübe sürekli hatırlatıyor. Ama altı puanı silinecek diye en kritik günlerde maça çıkmamak yerine seyircisiz oynamayı tercih eden, kazanmak dışındaki hedeflerini epey ihmal eden bir kulübün bu yükü taşıyabileceğine emin miyiz? Yoksa tribünlerinde yazan “Més que un club” (Bir kulüpten fazlası) mottosu artık giderek silikleşecek mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları