Bağış Erten

Düşler ve gerçekler (23.11.2016)

23 Kasım 2016 Çarşamba

Bir adaya düşsem yanıma alacağım üç filmden biri olur Peter Weir’ın şaheseri Truman Show. Hayır, bir adada geçtiği için değil. Gerçekliğin bazen ne kadar kurgusal olduğunu hep hatırlamak için. Yapayalnız bir aradayken bile! Jean Baudrillard bugünleri görse nasıl mutlu olurdu kesin. Neyse, yazının sonunu başına teyellemeden derdimize direkt geçelim.
Biliyorsunuz, yeni yayın ihalesi oldu ve Süper Lig daha da değer kazanıp yeniden Digiturk’e ve onun yeni sahiplerine gitti. Yetkili ve etkili herkes mutlu oldu, parlak geleceğe dair mesajlar verildi, marka değerinden bahsedildi. Mutlu olmakta haklılar. Az para değil ve bu parayı verenlere hakikaten minnettar olmalılar.
Çünkü çuval dolusu parayı çeken şey marka değeri değil imaj değeri. Gerçeklik neredeyse beş para etmiyor. Filmde Truman’ın okyanusun sonunda duvara vurmasını bekler gibi bekliyoruz bu yalanın, pardon kurgunun ortaya çıkmasını. Herkes rolünü oynuyor ama gerçeklik tel tel dökülüyor. Ama o duvar da gelmek bilmiyor! Şimdi biraz geriye gidelim. Bundan birkaç ay önce federasyon başkanı çıktı dedi ki, seyirci sayısında artış var. Ondan birkaç hafta sonra Passolig’in hizmet sağlayıcısı Aktif Bank bir basın bülteni yayımladı ve Süper Lig’in Avrupa’nın en çok seyirci çeken altıncı ligi olduğunu söyledi. Evet yaptı. Burası rasyonel, sorgulayıcı bir toplum olsa ertesi gün rakamlar ortaya konur ve alay konusu olurdu. Ama ne gam! Kurgu gerçeklikten daha önemli artık. Ne diyorlar buna: “Algı yönetimi.”

10 bin seyirci çekemeyen lig
İsim sponsorluğuna devletten başka aday çıkmayan, geçen sene birçok takıma forma reklamı bulamayan, tüm kulüpleri finansal fair play’in kıskacında, 80 milyon nüfusuyla 10 bin ortalama seyirci çekemeyen, deplasman yasağından yıllar sonra anca kurtulabilen, adaleti aksak, başkanları tartışmalı, milli takımı feci, altyapısı göçmüş bir ülkenin giderek parlayan marka değeri! Digiturk’ün yeni sahibi BeIN Sports grubuna kolay gelsin. Fransa’da, ABD’de, İspanya’da gösterdikleri efektifliği burada göstermeleri biraz zor olacak. Çünkü burada katı olan her şey buharlaşmıyor, cıvıyor.
Yukarıdaki iddialarla ilgili ortalık veri kaynıyor, bakan yok. Truman, ‘şov’u ancak filmlerde yenebiliyor. O yüzden biz biraz teoriyle bitirelim bu yazıyı. Kafaları biraz daha karıştıralım. Bu gerçeklik mevzuunu epey kurcalayan, 10 yıl önce ölmese şimdilerde bizim memlekete bakıp “Ben demedim mi” diye kasım kasım kasılacak olan Jean Baudrillard’a referansla. Bir dönemin tartışmalı kitabı Kötülüğün Şeffaflığı’nda (Ayrıntı Yayınları) ne diyordu Fransız: “Kendi başına imgenin hakikatle ilgisi yoktur. Herkes kendi görüntüsünü arıyor. Kendi varoluşunu ileri sürmek artık olanaklı olmadığından, ne var olmayı ne de baklılıyor olmayı dert etmeksizin başka yapılacak bir şey kalmıyor geriye. ‘Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım.’ Narsizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri hAline geldiği bir tür reklamcı saflığı. (...) Mutlak bir gerçeklikten söz edebilmek ne kadar güçse, bir illüzyon üretiminden söz etmek o kadar güçtür. Hatta illüzyondan söz edebilmek imkânsızdır, çünkü artık gerçek diye bir şey yoktur. Gerçek ortadan kaybolmuştur. Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlam üretildiği bir evrende yaşıyoruz.”
O zaman dünyanın en büyük altıncı liginde nefis karşılaşmalar ve bitmeyen heyecanla birlikte olmak dileğiyle!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları