Bağış Erten

‘Draft day’ mi, organize işler mi?

02 Eylül 2015 Çarşamba

Farkındasınızdır, birkaç yıldır transferin son günü bir tür çılgınlığa döndü. O oraya, bu buraya, son dakikada şu kiralık derken başımız dönüyor. Misal, Avrupa futbolunu dün sabaha kadar iyi takip eden bir futbolsever, iki gün sonra kadrolara baksa şaşkına döner. En güzel örnek Wolfsburg sanırım. Düne kadar takımın yıldızları De Bruyne ve Perisiç’ti. Bugün Draxler ve Dante. Üstelik kasada ekstradan bir de 50 milyon Avro duruyor! İyi iş değil mi? Bu hikâyenin binbir çeşidi var, kârlısı var, zararlısı var, ‘kurtarır’ı var, ‘aşağısı kurtarmaz’ı var. Bir de Real Madrid gibi bir dakikayla becerilemeyeni… Yani var oğlu var.
Ivan Reitman’ın 2014 yapımı Draft Day (Karar Günü) filmini bilir misiniz? Amerikan futbolunun en önemli günü olan draft, yani oyuncu seçme gününde bir genel müdürün nasıl manevralarla takımına en doğru transferi yapmayı başardığını anlatıyor. Son gün neredeyse her şey telefonda bitiyor. Alıyor, veriyor, almıyor, vermiyor derken bir günlük stresle iş çözülüveriyor. Sanırım bu filme imrenmiş Avrupa futbolu. Çünkü dün resmen herkes kendi Draft Day’ini oynadı. Pek çok sportif direktör, eminim başroldeki Kevin Costner’ın triplerini bile taklit etmiştir. Masayı dağıtmalar, ‘bana o adamı bulun’lar…
Ama işte, oralarda bir aksiyon gibi nefes kesici olan süreç bizde büyük oranda gene fars’a, Amerikan ağzıyla söylersek sitcom’a dönüyor. Çünkü kimse bazılarının son gün manevralarını deyim yerindeyse ‘yemiyor’. Çünkü altı boş, çünkü süreç hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor, çünkü beceriksizlik lafla kapanmıyor. Açık konuşalım. Galatasaray’dan bahsediyorum. Bandı geriye sararak bakalım.
Önce Dursun Özbek haziran ortasında “Salı günü transfer bombaları patlayacak” dedi. Transfer sezonu kapandığında üstünden 12 salı geçti. O bomba patlamadı. Onun yerine Podolski geldi. İyi transferdi Alman Panzeri ama hepimiz biliyorduk ki ‘o bomba’ değildi. Zaten yöneticilerin havası da ‘bu daha başlangıç’tı. Oysa kimse onlardan bomba beklemiyordu ki! Şampiyon takım neden böyle bir havaya girsin ki?
Aslında tüm ihaleyi onlara yıkmayalım. Takımdan önce taraftar daldı o rüyalara. Onlar yüzünden her zamanki bomba transfer dedikoduları eksik kalan bir yükümlülüğe dönüştü. ‘Rüya’ görev oldu. Bir anda tam alanda baskı çıktı. Hamza Hamzaoğlu’nu bile strese sokan bir baskı...
Sıkıntı sadece futbolda da değil üstelik. Seçim vaatlerini sıralarken dediler ki, “basketbol takımı için bugüne dek en yüksek bütçeli sponsorluk anlaşması hazır.” Oysa belki de son on yılın en düşük bütçeli basketbol takımı çıktı karşımıza. Yetmedi, İbrahimoviç dedikodusu başladı. Ünal Aysal döneminden kalma sorunlarla baş etmeye çalışan bir yönetim, manevra alanı bu kadar kısıtlıyken, bu durumu anlatacağına İbrahimoviç havasına girildi.

Bol vaat, az icraat
Bu önce kamuoyunun algısını, sonra da takımı bozdu. Hamza Hamzaoğlu, üç kupalı takımın teknik direktörü olarak İbrahimoviç’i istemeyen adam haline geldi. Şaka gibi! Bu kadarla kalmıyor. Dursun Özbek temmuz ayında çıktı, forma sponsorluğuyla ilgili “Galatasaray’ın marka büyüklüğü tartışılmaz. Marka değerimize uygun bir reklam alacağız” dedi. Beklenti gene yükseldi ama netice yoktu.
Daha işin başındayken, Özbek başka bir vaat daha vermişti: “1 Temmuz’dan itibaren imzalar atılacak ve transferler 5 Temmuz’daki kampa yetişecek.” Sonrasında zaten takımda olan Melo’nun yeniden-transferiyle aylarca oyalandık durduk. Melo’yu, uzun ama yorucu bir süreç sonunda takımda tuttular. Başarı sayılabilirdi. Gerçekten. Sonuçta Melo gibi oyuncu bulmak zordu. Ne şekilde ve ne sürede olursa olsun onu takımda tutmak önemliydi. Üstelik daha az para vererek. Peki n’oldu? Melo transferin son günü uçtu gitti. Yerine adam alamadan…
Ve son gün gelip çattığında Galatasaray’ın elinde Melo’suz, son dakikada gelen Denayer ve Grosskreutz’la zevahiri kurtarmaya çabalayan, ilk galibiyetten sonra hocasının sitem dolu açıklamalar yaptığı bir takıma döndü. Bırakın Draft Day’i, günü bile kurtaramayacak bir planla kalakaldılar. Bol vaatli, az icraatlı…

Aynaya tersinden bakınca
Ben şimdi hikâyeyi tersten yazayım size. Bakın bakalım böyle nasıl görünüyor? Kulüplerin profesyonel yöneticilerle çalışması konusunda en çok yol kat eden kulüplerden biri Galatasaray. İyi bir scout sistemleri, iyi bir sportif direktörleri var. Üstelik bu sezon fena da işler yapmadılar. Zaten şampiyon olan takıma Podolski gibi bir marka transfer edildi, Jem Paul, Carole ve Rodriguez gibi gelecek vaat eden üç isim ve Bilal Kısa gibi futbol emekçisi geldi. Son bir fırsat olarak Cenk ve Denayer’le kadro güçlendirildi. Amrabat, Telles ve Bruma’dan kâr edildi. Şampiyon takım böylece takviyelerle yeni sezona hazır. Üstelik mali zorluklar gırtlağa dayanmışken kâr ederek. Artık yeni kupalar peşinde koşma zamanı.
Soruyorum size, son dakika golü olan Melo hariç, senaryoyu böyle okumak da mümkün mü, değil mi? Ama nasıl yansıtırsanız öyle akılda kalır. Algıyı siz kurarsınız, sonucu da siz belirlersiniz. Şimdi tüm bunların ‘Draft Day’ filmiyle mi ilgisi var, yoksa ‘Organize İşler’le mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları