Bağış Erten

2016: Tekerrür etmemen dileğiyle

28 Aralık 2016 Çarşamba

Yılın son yazısı… Şükür kavuşturana! Sosyal medyada Time dergisine nefis bir kapak önerisi var. ‘Yılın insanı’nı seçiyorlar ya, Azrail’i seçmeyi önermişler. Haksızlar mı? Son yılların pek matah olduğu söylenemez ama 2016 çıtayı çok yükseğe koydu. Felaketler, kıyımlar, acılar, dertler, kayıplar dünya karması oluşturup atak üstüne atak yaptı. Hiçbir hattı savunamayacak kadar aciz durumlara düştük, gol üstüne gol yedik. İnsanlığın sadece Türkiye’de değil dünya yüzeyinde bu kadar aşağılandığı çok az zaman olmuştur. Artık hepimiz iyi biliyoruz; şu ana dek bildiğimiz dünyanın sonu geldi. Artık yeni bir çağ başlıyor.
Sporda da durum feci. Olimpiyatın olduğu bir yılda, Phelps’i ve Bolt’u son kez izlemiş olmanın gururu bile kesmiyor bizi. Çünkü kılavuzlarımız öldü, umudumuz azaldı, heyecanımız yitti. Benim aklımdan dört şey çıkmıyor. Bir yıla sığmak için çok büyük olan dört şey…
Muhammed Ali’yi kaybettik bir kere. “En büyük”ü. Bir sporcu olarak dünyanın düşünme şeklini etkileyen, algısını değiştiren birini… Siyahi insanların dünyadaki en büyük sembolünü… Baskıya karşı direnenlerin bayrak ismini… Sporcuların da dünyaya dair anlamlı bir şeyler söyleme gücü olduğunun ispatını… New Yorker’ın genel yayın yönetmeni David Remnick (ki onun hakkındaki nefis kitabı Martı Yayınları tarafından Türkçeye de çevrildi: Dünyanın Kralı), Muhammed Ali’nin ölümünün ardından dergiye yazdığı yazıya nefis bir giriş yapıyor: “Yıllar içinde bugünün yaklaştığını bilseniz de ne büyük kayıp. O, döneminin en fantastik Amerikalısı, kendi kendini yaratan bir fiziksel zekâ, meydan okuyan siyasal bir figür, beynelmilel bir şöhret, hiçbir büyük romancının yaratmaya cesaret bile edemeyeceği kadar saf ve orijinal biriydi.” Ekleyecek hiçbir şey yok. Sanırım o gidince cesaretimizi de kaybettik.

Sporun en büyük filozofu
Ama ondan önce Cruyff’u kaybettik. Bu ülkenin en tutkunu olduğu sporun en büyük filozofunu. Eğer tüm hayatını hesaba katacaksak, bence ondan daha büyüğü gelmedi. Hem futbolculuğuyla gelmiş geçmiş en büyük beş futbolcudan biriydi, hem de teknik adamlığıyla. Hatta yöneticiliğiyle de… Hiç kimse bu oyunu onun kadar uzun süre etkilemedi. Dünyanın en köklü kulüplerinden birine asıl sahip çıkması gereken geleneğini verdi. Guardiola’nın deyimiyle “tapınağı o yaptı, sonrakiler sadece restore etti”. Oyunun algısını önce bozdu, sonra tekrar kurdu. Yetmedi, hiçbir zaman futbolu yöneten o karanlık dehlizlere de dalmadı. Platini ve Beckenbauer hakkında yazılanların hiçbiri Barselona’nın Bonanova’daki mahallesine ulaşamadı. Cep telefonu yoktu, mail adresi de. Ama kimse onun gibi iletişim kurmadı. Futbol müminleri ağzından çıkan her sözü ayet gibi gördüler. O bu oyunun ev sahibiydi. Onunla birlikte ufkumuzu kaybettik.

Neşemizi kaybettik
Bitmedi ölümler. Koca bir kulüp uçak kazasında yok oldu: Chapecoense. Brezilya dışında kimse adlarını bilmiyordu. Ama şimdi unutulmuyorlar. Tarih ne yazık ki bu felaketi daha önce de gördü. Futbol dünyası önce Torino, sonra Manchester United, en son da Zambiya Milli Takımı’yla bu acıyı tanıyordu (Ki biz bu acıyı ne yazık ki Samsunspor’dan iyi biliriz). Ama sosyal medya çağında bu çok koydu. Copa Sud-Americana’da oynayacakları final için yola çıkmadan hemen önceki videoları ortaya bir döküldü, dünyanın kederi biriktikçe birikti. Gencecik adamların gülen yüzleriyle gözlerimiz doldu. Futbol neşe kaynağımızdı. Neşemizi kaybettik.
Ve en sonda bizim için en acısı oldu. Bu ülkenin futbol tarihinin en müstesna hikâyelerinden birini yazan Amedspor’un kaptanı Şehmus Özer trajik bir kazayla hayata veda etti. Aşağılanan, ayrımcılığa uğrayan, ırkçı saldırılara maruz kalan, buna rağmen her türlü cevabı futbol sahasında vermeye çalışan, küfürden tek bir ceza almayan, bu ülkede “farklıyız, biz de varız ama bir aradayız” diyebilmenin sembolü olan Amedspor’un her şeye inat direnişinin kaptanıydı Şehmus. Son röportajlarından birinde şunu söylüyor: “Biz onlara hep iyi davranacağız. Buraya gelen takımlara çiçek vereceğiz. Hiçbir şekilde onlara kötü davranmayacağız. Biz de gittiğimiz her yerde onlar kötü davransın. Biz yine kötü olalım, onlar iyi olsun. Ne yapalım!” O da öldü ve umudumuzu kaybettik.
Daha neler var neler. Ama spordan bakınca insan bu dörtlüde tıkanıp kalıyor. Evet, kötü bir yazı oldu. Kusura bakmayın. Ama müellifi ben değilim. Olsam olsam zabıt kâtibi olabilirim. Güle güle 2016. Tekerrür etmemen dileğiyle.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları