Ayşegül Yüksel

Ölüler konuşmak ister ‘Madam’ (27.11.2018)

27 Kasım 2018 Salı

Erdal Ozan Metin’in yazıp yönettiği, koreografisini Deniz Atlı’nın yaptığı, Naz Göktan’ın oynadığı ‘Madam’ Ankara’nın yeni tiyatrosu Sahne 367’de oynanıyor  

Melih Cevdet Anday’ın ‘Ölüler Konuşmak İsterler’ ve ‘Yarın Başka Koruda’ oyunlarında şu replikler yer alır: ‘...ölüler konuşmak isterler. Alışkanlıkla...’ (ÖKİ) / “... öldükten sonra bir iki an kendini yaşıyor sanmış... Yaşadığından değil, alışkanlıktan. Yaşamaya çok alışmış da ondan. Alıştığı için de bağırmış, ‘yaşıyorum’ diye” (YBK). Anday’a göre, bireysel varlığını iki ayrı yönden yok etmeye çalışan ‘toplum’a ve ‘ölüm’e karşı, insanın gerçekleştirebildiği tek somut eylem ‘konuşma’dır. ‘İnsan’a yaşamış olmak yetmez, ille de anlatmak ister. Öldükten sonra bile... Konuşma, insanın kendi varoluşunu dünyaya kanıtlama yolundaki acıklı-gülünç çabasıdır.

Edith Piaf’ın serüveni
‘Madam’ başlıklı sahne yazısının altında imzası olan Erdal Ozan Metin işte bu çabayı bir oyun boyunca somutlaştırıyor. ‘Yaşama’ olgusuna aynı zamanda hem bir ‘övgü’ hem de bir ‘ağıt’ niteliği taşıyan bu tek kişilik oyunun kişisi ünlü Fransız şarkıcı, ‘şanson’ların unutulmaz yorumcusu Edith Piaf’tır.
Seyirciye ‘ölmüş’ biri olarak seslenen Piaf, bir saat süren oyun boyunca, içinden Dünya Savaşı’nın da geçtiği serüvenini, bir yandan 20. yüzyılın ‘idol’ sanatçılarından biri olarak, öte yandan da çocukluk ve gençlik döneminde sokakları tanımış, annesiz, çocuksuz, yitirilmiş sevgilinin acısıyla mutsuz, sağlıksız bir bedene tutsak bir ölümlü olarak, bunların tümünü de bir ‘iç ses’e indirgeyerek anlatıyor. Küçücük bedenini ve ezik kimliğini tanrı vergisi bir sesle yücelten ‘kaldırım serçesi’ne, yaşadıklarının filmlere, oyunlara konu olması yetmiyor... İlle de anlatacak. Çünkü tüm ölüler gibi o da konuşmak istiyor. Yaşamla hesabını kesemeden ölmüş tüm öteki insanlar gibi... “
Tanrı mikrofonumun içinde” diyerek başlıyor söze. Mikrofonu yaratan tanrıya, şükrediyor. Çünkü o mikrofon tanrıyla buluşturuyor, bir anlamda da tanrılaştırıyor onu. Acılar her zaman var oysa; unutulmuyor...
Son aşamada ise bedenine saldıran ‘dış ses’le hesaplaşmak zorunda. Ama ruhu ele geçmeyecek. Çünkü ‘Tanrı mikrofonun içinde, büyük aşkı Marcel de, onunla aynı günde ölen can dostu Jean Cocteau da, şarkılarını dinleyen bizler de...
Yazar Metin’in yönettiği, koreografisini Deniz Atlı’nın yaptığı, Naz Göktan’ın oynadığı ‘Madam’ Ankara’nın yeni açılan ‘genç’ tiyatrolarından birinde, Sahne 367’de sunuluyor. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Anasanat Dalı’nı bitiren sanatçıların kurduğu bu topluluk Reşit Galip Caddesi’nde yer alıyor. Yaklaşık 15 basamak inerek dosdoğru 60 kişilik minik salona ulaşıyorsunuz. Sahne ile seyirci uzamı içi içe ve sanırım oyununa göre sandalyelerin yeri değiştiriliyor. Bu mekânın temel özelliği yepyeni malzemeden kotarılmış olması.

Genç bir ‘profesyonel’
Genç oyuncu Naz Göktan sahneye yeni adım atan bir sanatçıda görülebilecek acemiliklerin üstesinden rahatça gelebilmiş bir ‘profesyonel’ olarak oyunu soluklandırıyor. Sesi, bakışları, duruşu ve hareket denetimiyle çok çalışılmış, çoğunlukla da doğru çalışılmış bir tiyatro olayını duyarlıkla ve soluklu bir yorumla başarıya ulaştırıyor. Göktan’ı hayranlıkla izliyorsunuz.
‘Madam’ın hem yazarı hem de yönetmeni olan Metin, duygu dozu yüksek bir oyun yazmış. Ne ki, oyununa yüklediği duyguların altyapısını oluşturan Piaf’ın öyküsü, sanki herkes biliyormuş gibi, belirsiz bırakılmış. Bu nedenle, oyunun ilk yarısındaki izleme edimi Piaf’ı yakından tanımayan seyirciyi zora koşuyor.
Yönetmen Metin ise Naz Göktan’ın oyunculuğunu, kendi metnini tam istediğince değerlendirmek için kullanmış. Doğrudur, oyuncu bir sahne ‘enstrümanı’dır, ama yorumladığı metnin ‘kölesi’ de değildir. ‘Madam’ yapımında, oyuncunun, performansını metni tam verimle değerlendirme adına, tiyatroculuk egzersizleri boyutuna taşıdığı görülüyor. Sonuç olarak da Piaf’ın can çekişini anlatan son 7-8 dakika boyunca, seyirci oyundan kopuyor ve bir ‘beceri’ yarışması izler durumuna geliyor.
Kısacası, hem metindeki öykünün daha bir açıklığa kavuşturulması, hem de son bölümün kısaltılarak sahnedeki sanatçının, tiyatro egzersizi yaparken ne düzeyde ‘marifetli’ olduğunu gösterme zorunluğundan kurtarılması gerekli.
Sahne 367’ye başarılar diliyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları