Ayşegül Yüksel

AST’ın tarihsel uzamı da yok mu olacak?

19 Ocak 2021 Salı

Elli yıldır Ankaralıyım. Denizden böylesine uzak olmasını yadırgadığım başkentimize beni en çabuk ısındıran tiyatro uzamları olmuştu. Devlet Tiyatroları’nın, o yıllardaki birkaç şık salonu ve AST dışında, on dolayında -“kendi halinde”- tiyatro salonu vardı.

Kızılay’daki böyle bir tiyatroda Halil Ergün’den Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyununun dünya prömiyerini izlemiştim. Vasıf Öngören’in “Almanya Defteri”nin -Ayberk Çölok’lu- dünya prömiyeri ise Kavaklıdere’deki bir tiyatroda yapılmıştı. Öngören’in, Zeliha Berksoy’u ünlendiren “Asiye Nasıl Kurtulur?” oyununun -bilmediğim bir salondaki- dünya prömiyerini ne yazık ki kaçırmıştım.

Can Yücel’in Peter Weiss’tan aktarıp “Türkçe söylediği” “Salozun Mavalı” İzmir ve Necatibey caddelerinin buluştuğu noktaya yakın bir tiyatroda sahnelenmişti. Bu Türkiye prömiyerinden aklımda kalan tek sanatçı Savaş Yurttaş. Arthur Miller’ın “Bedel”ini Macit Flordun’dan Maltepe’deki bir tiyatroda görmüştüm. Bir de -belki Ankaralı olmadan önce- Sıhhiye’deki orduevinin “oteli” olarak kullanılan yapıda Küçük Meydan Sahnesi’nden “suratına tiyatro” türünün öncülerinden Joe Orton’un “Yağma”sını izlemiştim.

‘YİTİRİLMİŞ’ UZAMLARDAKİ TİYATRO TARİHİMİZ

Bu sahnelerden bir bölümü sinemaya dönüştü, kimi yıkıldı, kimiyse kurumların özel kullanımına verildi. Zaman içinde de Kızılay ve Yenişehir yöresi tiyatronun merkezi olmaktan çıkıverdi. Böylece, 70’li yıllarda Ankara’da görülen tiyatro çeşitliliği yok oldu. Oysa tiyatro tarihimizin “bağımsız tiyatro” örneklerinden önemli bir bölümü bu “yitirilmiş” uzamlarda yazılmıştı. Elimde yukarıda andığım oyunların broşürleri yok; toplulukların çoğunun adını unutmuşum. Belleğimize yerleşmiş olanlar da zaman içinde silinip gidecek. Ve gün gelecek bu etkinliklerin varlığının izi bile kalmayacak. (Elinde bu uzamlara ya da oyunlara ilişkin belge, afiş, fotoğraf bulunanlar, İstanbul’da kurulan Türkiye Tiyatro Vakfı ile iletişime geçmeli).

Devlet Tiyatroları dışında bir tek AST ayakta kalmıştı. Kızılay Ihlamur Sokak’ta kiraladığı uzamda 6 Aralık 1963’te etkinliklerine başlayan, “bağımsız” ve “toplumcu” tiyatronun ülkemizdeki en sürekli simgesi olan topluluk, bildiğiniz gibi 6 Aralık 2020’de -58. yılına giremeden- kapısına kilit vurdu. Bina yıkılacaktı.

Geçen aralık ayı içinde birçok değerli yerel yönetici, televizyoncu ve yazar (gazetemizin yazarları da) AST’ın tarihsel uzamına sahip çıkma adına eyleme geçtiler. Kesin bir sonuç alınabilmiş değil. Çünkü tiyatronun bulunduğu binanın getireceği rant büyük.

AST BİNASI YOK OLURSA...

AST sanatçıları oyunlarını sunacak bir sahne nasıl olsa bulur. Ne ki önüne geçilmezse, ilerici, devrimci tiyatronun öncüsü oyunlara sahne olmuş bir uzam -yukarıda belirttiklerim gibi- silinip gidecek. Ancak bu kez yitirilen, Brecht’ten Beckett’e, yerli ve yabancı yüzü aşkın yeni oyunla Devlet Tiyatroları’ndan farklı bir “alternatif” sunmuş, DT’nin ancak uzun yıllar sonra dağarına alabildiği yapıtları zamanlıca sahnelemiş, art arda onlarca oyunun dünya ve Türkiye prömiyerlerini yapmış, pek çok oyuncunun, yönetmenin, dekor ve müzik sanatçısının yetişmesini/ustalaşmasını sağlamış bir dev kurum olacaktır. Baskıcı yönetimlerce durmadan hırpalansa da yıllar boyunca dört kuşaktan seyirciyi sıkıca sarıp sarmalamış bir anıt-tiyatrodan söz etmekteyiz.

AST uzamının “kentsel dönüşüm” furyası içinde uygun bir çözümle korunabilmesi, arşivi için yer ayrılması ve adını taşıyan bir konferans salonuyla adını sürdürmesi için konuyu gündemde tutmayı görev bilmeliyiz. Geçmişten gelen örneklerin içerdiği “uyarı”ya kulak vermenin işte tam da zamanı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları