Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ah ne çok öldük!

09 Mart 2025 Pazar

Sevgili okurlarım gene bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde kadınlar ellerinde pankartlarla yollara çıkarak eşitsizliği, yoksulluğu, kadın ve çocuk tecavüzlerini ve ölümlerini protesto edecekler. Kısaca varolma haklarını savunacaklar! Ülkemizde de öyle olacak ama ne yazık ki bilmemek mümkün değil gene yollar kapatılacak, polisler acımasızca saldıracaklar, gözaltına alınanlar olacak. Cuma akşamı sevgili dostum ve usta keman virtüözü Jülide Yalçın’ın AKM’de tüm dünya kadınlarına armağan ettiği Ravel’in Tzigane (Çigan) konserine giderken gördüm, barikat demirleri geceden hazırlanmaya başlamıştı. 12 Mart sonrası o zamanlardaki eski AKM binasını yakmaktan tutuklanmış şimdi lüks bir otel yapılan ünlü işkence merkezi Sansaryan Han’da epey vakit geçirmiştim. İlk kez gittiğim yeni AKM’nin karmaşıklığı başımı döndürdü ve nihayet yerime oturup Julide’yi sihirli parmaklarından dökülen müziğini dinlemeye başladım. Müzik beni anılarıma götürdü. Küçük Armutlu’da bir eve.

Yıl 2001 ve haziran ayı. 2000 yılının ekim ayında ülkenin bütün cezaevlerinde F tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçları devam ediyor.19 -22 Aralık günlerinde 20 cezaevinde 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hayata Dönüş Operasyonu’nun sarsıntıları ülkenin her yanında acının türküsünü söylüyor. Her sabah bir genç insan ölüyor ve hiç bitmeyen bir ağıt dağlardan, denizlerden, ovalardan gelip hepimizin kapısını çalıyor. Ülkenin her yerinden her gün anneler, babalar, kız kardeşler ölüm orucuna yatıyorlar. O günlerde ülkenin tek bir rengi var: Kapkara. Ülke ışıksız bir kuyu gibi bir türlü doymuyor. Hayata Dönüş Operasyonu’nu başlatan devlet, cezaevinde ölüm oruçlarını sürdürenlerin bir kısmını, ölüme yaklaşmış olanları ailelerine teslim ediyor. Onlardan biri de Sevgi Erdoğan. Eşini 1991 yılının 12 Temmuz’unda polis operasyonu sırasında yitirmiş bir genç kadın. Uşak cezaevinde ölüm orucuna başlamış, 12 yıla mahkûm bir genç militan. Mapusta başladığı orucunun 235. gününde, Küçük Armutlu’da ölümü beklediği eve beni çağırıyor. Yalnız gitmeye cesaretim yok, bu nedenle arkadaşım Dr. Özgür’ü yardıma çağırıyorum. Özgür’ün kocaman bir minibüsü var, belki birilerini ikna edip hastaneye taşıyabiliriz, belki bunu yapabiliriz.

Özgür’le yola çıkıyoruz. İkimiz de suskun. Uzun bir yoldan sonra Küçük Armutlu’daki eve ulaşıyoruz. Ev bir Budist tapınağı kadar sessiz. Ölüm orucundaki yoldaşlarına yardım eden üç dört kadın var. Saçlarına kırmızı kurdeleler bağlamışlar. Bu saça bağlanan kırmızı kurdeleleri İran’a gittiğimde görmüştüm. İran-Irak savaşı sırasında şehit olanların mezar taşlarına yapıştırılmış kadın ve erkek fotoğraflarında.

Sessizce evin içinde ilerliyoruz. Evin dört odası var. Hemen yanından geçtiğimiz odanın kapısı açık. İçeride üç yatak var ve her birinde genç bir kadın ölüm orucuna yatmış. Başlarında kırmızı kurdeleler. Küçük bir odaya alınıyoruz, bize yol gösteren kadınlardan biri fısıldayarak “Sevgi az sonra gelecek” diyor, “Sizin için saçlarını taratıyor”. Özgür’le sessizce bekliyoruz az sonra bize yol gösteren kadın kucağında Sevgi’yle geliyor. Sevgi küçücük bir çocuk bedeninde şimdi. Onu usulca kanepeye yatırıyorlar. Ve birden hiç bozulmamış kapkara gür saçları küçücük bedenini örtüyor. Hemen eğilip o kapkara gür saçları geriye itip onun hâlâ canlılığını koruyan gözlerine bakıyorum, iki yıldız gibi parlayan gözlerine. O sırada Özgür de yanıma gelip Sevgi’ye doktor olduğunu söylüyor. Sevgi’nin gözleri daha ışıldıyor, “Söyle bana doktor, yaşayacağım değil mi?” Özgür’ün ne yanıt verdiğini anımsamıyorum çünkü o ana kadar tuttuğum gözyaşlarım bir sağanak gibi Sevgi’nin şefkatle tuttuğum yüzünü ıslatıyor. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum, Sevgi yorulmuş, uyumaya başlamış yoldaşları bir kelebek gibi özenle onu başka bir odaya taşıyorlar. Ben donup kalmışım, Özgür kolumdan tutup beni kaldırıyor, sessizce evdekilere veda edip minibüse biniyoruz. Özgür hiç konuşmadan arabayı sürüyor. Ben de bütün sözcükleri unutmuşum. Sadece çığlık atmak istiyorum hiç bitmeyen bir çığlık. Ve ölüm orucunun 264. gününde Sevgi’yi sonsuzluğa uğurluyoruz. Ve hâlâ kapkara saçları bedenini örtüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları