Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Avrupa’da yeni kavşak
Doğu Avrupa genişlemesine yeşil ışık yakan 2002 Kopenhag zirvesini, Türkiye’nin ilk AB temsilcisi Gian Paolo Papa ile izlemiştim.
Türkiye ile akabindeki iki yılda AB üyeleri olacak Baltık ülkeleri, Çekya, Macaristan, Polonya, Slovenya, Slovakya, Malta ve Kıbrıs’ın kaderini ayıran sonuç bildirgesi açıklandığında, Papa ile birlikteydik.
Türkiye’nin AB serüvenini başından beri izleyen AB temsilcisi; “Bu iş burada biter” demiş ve eklemişti:
“Türkiye bu şekilde AB çipasını yitirir. Ankara’nın AB üyeliği için tek şansı, diğer Doğu Avrupa vagonlarıyla Birliğe girmekti. Türkiye’nin ayrı kategoride ele alınması ve ayrıştırılması, koşulların olanaksızlaştırılmasıdır. Bu noktadan sonra Türkiye için AB üyeliği, ancak uluslararası konjonktürde beklenmedik değişikliklerin gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.”
Şu son 20 gün, üzerinden neredeyse çeyrek asır geçen bu sözleri sıkça hatırlamama vesile oldu. Zira eski büyükelçinin sözleriyle tam da işte beklenmedik bir “uluslararası konjonktür değişikliğinin” içindeyiz.
Ve de hooop! AB Türkiye’yi, Türkiye süratle AB’ini hatırladı.
Her şey Şubat’taki Münih Güvenlik Konferansı’nda, Avrupa’nın bir kampa, ABD’nin diğer kampa savrulması, Batı İttifakı’nın bölünmesiyle başladı.
Trump 2.0 liderliğindeki ABD, Ukrayna savaşında saf değiştirerek Rusya’nın yanına geçti. Ukrayna ve Ukrayna’ya destek veren Avrupa iyot gibi açıkta kaldı.
O gün, bugün- 18 Şubat Paris, 1 Mart Londra, 6 Mart Brüksel-o zirve senin, bu zirve benim Avrupa liderleri toplanıp ABD olmaksızın, Rusya’ya karşı Eski Kıta’yı koruyup, koruyamayacaklarını ve de koruma kalkanını güçlendirmek için hangi ülkelere açılabileceklerini konuşuyorlar.
ANKARA’NIN ŞARTI: ‘MÜZAKERELERİ AÇIN’
Bu bağlamda tabii ilk akla gelen ülke Türkiye oldu.
Yirmi üç yıldır bırakın AB adaylığını, vatandaşlarından vize kolaylığı bile esirgenen Türkiye’nin birden bire “Avrupa’nın güvenliği için olmazsa olmaz” önemde olduğu anlaşıldı.
Şimşek hızıyla bu yeni paradigmayı gören Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupalı liderlere görünen o ki şimdi “Türkiye’nin Ukrayna’da barışın tesisi için üstüne düşen herşeye hazır olduğunu” iletirken -İtalyan basınındaki son haberlere göre-karşılığında “AB ile müzakerelerin yeniden açılmasını” istiyor.
“Erdoğan’nın çıkarcı teklifi: Silahlanmaya varız. Türkiye AB’de olmalı. Ankara NATO’nun 2. ordusu. Ön planda olmak istiyor” başlığını çıkaran hükümete yakın muhafazakar Il Giornale gazetesi, Cumhurbaşkanının, kendisiyle “online” bağlantı kuran Avrupalı liderlere; “Avrupa’nın savunma planlarına Türkiye’nin dahil edilmemesinin açıklanamaz olduğunu, karşılıklı çıkarların bu pozisyonunun değiştirilmesini dayattığını Avrupa’nın güvenliğinin sırf AB üyelerini değil kıtanın tüm müttefiklerini ilgilendirdiğini” aktardığını belirtiyor.
RTE’nin “Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik ve uzun dönemli bakış açısıyla değerlendirilmesini istediğini” vurgulayan gazete, Cumhurbaşkanının “AB kapılarının salt açılmasını talep etmekle kalmayıp, Eski Kıta’nın geleceği için ayrıca yeni tip bir ittifak ağının oluşturulmasını” arzuladığını belirtiyor.
‘TÜRKİYE KOMUTASINDA OLSUN!’
Ana akım medyadan Repubblica gazetesi de gene tam sayfa yer alan bir haberde Erdoğan’ın uluslararası bir Ukrayna barış gücü komutasını devr almaya istekli olduğunu yazıyor.
“Rearm Europe-Avrupa’nın yeniden silahlandırılması” paketi kapsamında gündeme gelen ve Ukrayna da kalıcı barış koşulları kapsamında ele alınan uluslararası güç için, AB dışında…Türkiye den başkaca İngiltere, Kanada, Norveç ve İzlanda gibi ülkelerin adı geçiyor.
Putin’in olası birliklerin başında İngiltere ve Fransa’yı görmek istemediği bilindiğinden, söz edilen birliklerin komutasının-Erdoğan’ın gönüllülüğü temelinde- Türkiye’ye verilebileceği, ne ki Yunanistan ve Kıbrıs’ın bundan hazzetmeyeceği bildiriliyor.
Çok su kaldıracak konular bunlar…
Putin’in İngiltere-Fransa vetosu ilginç. Arka planı Kırım savaşı’na dek gidebilecek bir yüksek gerilim hattına işaret ediyor.
Macron’un Avrupa’nın yeniden silahlandırılması konusunda, hafta içinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Rusya’yı açıkça potansiyel düşman olarak tanımlaması, Moskova’yı rahatsız ediyor.
Putin bu nedenle, 19. yüzyıl başında bozguna uğratılan Napolyon ordularına referansla… Macron’u Napolyon’a benzetiyor.
Élysée’nin hele, nükleer şemsiyesini (nerede başlayıp, bittiği belirsiz) tüm Avrupa sınırlarına uzatabileceğini söylemesi, Moskova’da neredeyse savaş ilanı gibi algılanıyor.
Avrupa’da son 15 günün gerilim hattında en sert dili kullanan Fransa…
France 24 televizyonuna bu bağlamda çarpıcı bir söyleşi veren Fransa’nın akil adamlarından Jacques Attali, yaşanılan krizi “zamanla yarış” olarak tanımlıyor.
Fransa ekonomisinin son sürat savaş ekonomisine dönüştürülmesi ve Avrupa’nın olası bir savaşa 5 değil 1 yıl içinde hazırlanması için icabında günde 3 vardiya 24 saat çalışmanın şart olduğunu değerlendiriliyor Attali.
Zamanında Mitterand’ın en yakın danışmanlarından olan etkili yorumcunun kullandığı savaş dili alabildiğine dikkat çekici ve ürpertici. II. Dünya Savaşından bu yana hiç duyulmayan sözler bunlar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
-
İmamoğlu ve İBB’yle ilgili 560 milyar iddiasına yanıt
-
Mustafa Balbay sert eleştirdi
-
Mezhep çatışması değil insanlık suçu
-
Emekliye bayram ikramiyesi ne kadar olacak?
-
Alfa Romeo'nun ilk elektrikli modeli: Junior Elettrica
-
'Kayyum atamaları, hukuksuzluk ve kontrollü kaos'
-
AKP’de kongre öncesi hazırlığı devam ediyor: Prof. Kalay
-
Emeklilerin Gözü Bayram İkramiyesinde: Beklentiler Karşı
-
Hutbelerde Bunlara Dikkat Edin!
-
Ekonomist Atilla Özkan'dan Şok Eden Enflasyon Yorumu!
En Çok Okunan Haberler
-
Para çekme limitleri değişti
-
Diplomayı iptal ettiren TÜGVA'cı çıktı
-
Mahkemeden İmamoğlu ve Ongun kararı!
-
İşte CHP ile AKP arasındaki fark!
-
Balyoz kararındaki ‘İBB cuntası’
-
İmamoğlu’na mektup
-
'İvedilikle karara bağlanmalı'
-
'Kimse Emrah başkanı teröre destekle suçlayamaz'
-
Öğretmen sürgünlerine tepki büyüyor
-
Özel'i hedef aldı: 'Kimden neyi ele geçiriyoruz?'