Aydın Engin

Evet, seçimle geldiler, peki seçimle giderler mi?

22 Haziran 2016 Çarşamba

Sizi bilemem, ama daha birkaç yıl öncesine kadar başlıktaki soruyu sormazdım. Aklıma geldiği olurdu da kanıtsız, belirtisiz suçlama meslek ahlakına sığmayacağı için en azından yazıya dökmezdim.
Bugün farklı. Çok alametler belirdi.
Özgür Gündem’de dayanışma amacıyla nöbetçi yayın yönetmenliğine yazılan üç arkadaşımızın tutuklanıp, bir güzel kelepçelenip, Erol (Önderoğlu) Ahmet’in (Nesin) Silivri ya da Metris; Şebnem (Korur Fincancı) Hanım’ın Bakırköy Kadın Mahpushanesi’nin yolunu tutturulmaları bu alametlerden biridir.
Ama sadece biridir ve en vahimi değildir.
Ankara gazetecisi arkadaşlarımız anlatıyor. Kamuoyu araştırması yapan kurumların önde gelenlerinden biri 1 Haziran öncesinde hem AKP’den, hem HDP’den seçime ilişkin sipariş almış. Seçimden birkaç gün önce anket çalışması bitmiş. Sonuçları henüz kamuoyuna açıklamadan önce siparişi veren kurumların önüne konmuş. HDP eş genel başkanı olası sonuçlara bakmış, gülmüş, omuz silkmiş, “Bizim tahminlerimiz de bu yönde. Demek sürpriz yok” demiş.
Ancak olası sonuçlar önüne konan Zat (Kim olduğunu ben bilmiyorum, tahmin etmek size düşer) önce morarmış, sonra kükremiş:
- Böyle sonuçlanacak bir seçimi ben asla kabul etmem!..
Demokrasiyi sandık sonuçlarına indirgeyen bu zihniyetin, sonuç istediği gibi çıkmayınca sandığa tekmeyi basması sözünü ettiğim alametlerden bir başkasıdır…
Barış sürecinin göstermelik üç beş ödünle sınırlı kalamayacağını; sonunda cepte keklik sayacağı Kürt oylarının AKP sandığına akmayacağını gördüğü an sembolik (ve somut) barış masasına tekmeyi basıp devirmekte bir an bile duraksamadığını ve ardından Türkiye’nin güneydoğusunu binaları ve insanları ile haritadan kazıyacak bir savaş başlatıldığını hepimiz dolaysız tanık olarak yaşadık, yaşıyoruz.
Bu da başlıktaki soruyu sordurtan alametlerden bir başkasıdır…

***

Siyasal İslam AKP adlı parti çatısı altında buluştu ve 2002’de siyasal iktidarı ele geçirdi.
İktidar sadece kendi zenginini yaratma, çalma, çırpma olanaklarını alabildiğine genişletme, devletin dizginlerini eline alarak egoları tatmin etme alanından ibaret değil.
İktidarı böyle görme ve tanımlama siyaseti kahvehane sohbetine indirgemek olur. İktidar o ülkenin ekonomisini, eğitim sistemini ve hukuk düzenini yeniden biçimlendirme aracı ve imkânıdır.
AKP olgusunu iktidarda olmasa adını bile bilemeyeceğimiz bir avuç politikacı ve onun çevresinde halkalanmış çoğu müteahhit işadamı ile onurdan nasipsiz havuz medyasıyla açıklamak yanıltıcı. Onlar buzdağının görünen tepesi.
Buzdağının altı, ana gövdesi, Cumhuriyet tarihi boyunca iktidara uzanamamış ve şiddetli bir iktidar açlığı çeken, çoğu Nakşibendi kollarından oluşan İslami tarikatlardan oluşuyor.
Ülkenin hukuk sistemine temelden karşı, eğitim müfredatını dini temeller üstünde yeniden inşa etmeye kararlı, demokrasiyi kul yapısı kanunların egemenliği olarak görüp göksel yasaların önceliğini zorunlu gören bir siyasal örgütlenmeden söz ediyorum.
Yazının başında sorduğumu yineleyeceğim:
Bunca yıl iktidar açlığı çekmiş böyle bir siyasal güç, olası bir seçim yenilgisinde çekilip gider mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları