Altan Öymen

Meclis’teki ‘darbe’ler...

21 Ağustos 2024 Çarşamba

Meclis’in geçen haftaki toplantısında, gazeteci-milletvekili Ahmet Şık’a yapılan saldırıda, ona ve onu korumak isteyen -kadın, erkek- milletvekillerine vurulan yumruklar, sadece onlara değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tüzel kişiliğine de indirilmiş darbelerdir. O yumrukların, sonucundaki olayların kargaşası içinde Meclis, 101 yıllık tarihinde benzeri görülmemiş bir hukuksuzluğu geç de olsa bir ölçüde tamir etme imkânını  kullanamamıştır. Arkasından da hemen tatile çıkmıştır.

O hukuksuzluk, malum: Son Meclis seçimlerinde, Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay’ın, Meclis’teki görevine başlamasını engellenmiş, kendisini de hapishaneye sokmuştur.

Hangi gerekçeyle?

Daha önce işlediği öne sürülen bir suç iddiası dolayısıyla hakkında soruşturma açılmış olduğu “gerekçe”siyle...

Oysa Atalay, artık seçilmiş ve mazbatasını almış bir milletvekiliydi. Milletvekili dokunulmazlığına sahipti. Hakkındaki suç iddialarının, dönem sonuna kadar ertelenmesi, hem anayasanın hem yasaların gereğiydi. Kaldı ki seçilmeden önce, tüm adaylar gibi onun da seçilmesine engel bir hukuki sorunu var olup olmadığı adalet mekanizmasınca incelenmişti.

Öyle bir engeli olmadığı savcılıkça saptanmıştı. Zaten engeli olsa, aday da olamazdı. Hatta ayrıca Meclis komisyonlarındaki görev yeri de belirlenmişti. Bütün bunlara rağmen milletvekilliğine başlaması, hakkında bir soruşturma açılmış olduğu ve bunun seçilmesine engel oluşturduğu yolundaki bir tezkerenin Meclis’te okutulması yoluyla milletvekilliğinin düşürüldüğü ilan edilmişti. Can Atalay’ın tutukluluğu da mahkeme kararlarıyla devam ettirilmişti.

Tabii, bu karara, hem Atalay hem de milletvekili arkadaşları ve diğer hukukçular ile siyasetçiler, itiraz etmişlerdi. Ama durum değişmemişti. Atalay, aylardan beri hapiste tutuluyordu.

Sonuçta, malum, bu konudaki son sözü Anayasa Mahkemesi söylemiştir. Gerekçeli kararını da yayımlayarak Can Atalay hakkındaki milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili karar ve uygulamaların “yok hükmünde” olduğunu ilan etmiştir.

***

Bu “yok hükmünde” durumu, benim gençliğimdeki hukuk derslerinde, “ke-en-lem-yekûn” sözcüğüyle ifade edilirdi. Telaffuzu da güçtü... Ama bir kere ezberlediniz mi, aklınızdan hiç çıkmazdı. Benim de çıkmamış. “Tamamen yokmuş, hiç var olmamış gibi” anlamında... O durumlar çok yanlış ve zararlı sayıldıkları için, o konudaki “yok hükmündedir” kararlarının en kısa zamanda yürürlüğe girmeleri sağlanırdı.

Bizde ise Can Atalay’ın milletvekilliğinin kaldırılması gibi o çok “yanlış ve zararlı” kararın, kalkmasının kısa zamanda kaldırılması bir yana, hiç kalkmamasına uğraşılıyormuş gibi olaylardı, son Meclis oturumlarında yaşanan yumruklu saldırılar... Orada ortaya çıkan görüntüler, atılan yumruklar, tekmeler, sadece hedef aldıkları kişilere değil, Meclisimizin tümüne yönelmiş darbelerdi. Ama ne yazık ki Meclisimizin yönetiminden sorumlu olan kişilerin tutumu da onların işini kolaylaştırıyordu.

Bir kere, Meclis’in başkanı, o günkü birleşimi yönetmeyi bizzat üstlenmek istememişti. Usule göre o durumda, makamını, daha önce saptanan sıralamaya başkan vekillerinden CHP’li hukukçu milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın üstlenmesi gerekiyordu. Fakat Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, başkanlık yetkisini kullanarak onun yerine o görevi, AKP’li Bekir Bozdağ’a vermişti. Bozdağ ise Meclis’teki tartışmanın taraflarından biriydi. Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle sonuçlanan Meclis birleşiminde de başkanlık kürsüsünde görev yapmıştı. Ve karardan yana olduğu belliydi. Meclis’in gündeminin tartışıldığı konu üzerindeki görüşünü, daha önceki davranışında göstermişti.

Nitekim görüşmeler sırasında çıkan olayların önlenmesi yolunda ciddi bir gayret sarf etmedi.

Daha sonraki oturumlarda Meclis’e gelip başkanlığı devralan asıl Başkan Numan Kurtulmuş da başkanlık makamının tutumunu değiştirmedi.

Hele Meclis’te asayişin korunmasını sağlamakla görevli olan idari işler yöneticisi ise malum, toplantıda yumrukları, tokatları, darbeleri ilk başlatan Alpay Özalan’ın kendisiydi. Yani o darbeleri önlemesi bir yana, onların sürdürülmesini sağlamayı iş edinmişti.

Sonuç: Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla Can Atalay’ın, “milletvekilliğinin düşürülmesi”nin yok sayılmasıyla ilgili kararının uygulanması, yeniden “bir başka bahar”a kaldı... Eski dönemlerdeki gibi “en kısa zamanda” değil, uygulanıp uygulanmayacağı, sorusu bile, hâlâ cevapsız bırakılmak isteniyor.

Bu sorunun artık Anayasa Mahkemesi’nin saptadığı esasa göre sonuçlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi de tüm adalet mercileri de üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri gerektiğini hatırlamalıdır.

Şöyledir anayasamızın o konudaki kuralı: 

“Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”

CHP’nin Meclis’i, o sorunla ilgili olarak yeni bir olağanüstünü toplantıya çağırma, anayasanın o kuralının yerine getirilmesi için son fırsatlardan biridir. Dilerim iktidar partisi ve destekçileri, o fırsatın kullanılmasını da yeni darbelerle önlemekten artık vazgeçer.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları